Türkiye’de “Aile Hekimliği” uygulaması

Aile hekimliği uygulaması Avrupa ülkelerinin pek çoğunda 30 – 50 senedir uygulanmakta olan bir sistemdir. Her ülkenin ekonomisine, alt yapı şartlarına ayrıca bu amaca yönelik iyi yetiştirilmiş doktor ve sağlık çalışanına göre farklı uygulamalar gösterebilir. Sunulacak hizmetin kalitesi, hizmetin doğru sunulması, hastalıkların tanısının doğru konularak hastanın süründürülmemesi,zamanında ve etkin bir şekilde tedavilerinin yapılması çok önemlidir.

 

Aile hekimliği nedir? Neden aile hekimliğine gerek vardır?

Aile hekimliği 1. Basamak sağlık hizmetlerini yürüten sağlık ocaklarının bir üstünde düşünülmesi gereken bir sistemdir. Sağlık ocaklarından daha deneyimli olması gerekir. Sağlık ocaklarından direk hastaneye sevk edilen hastalarla sağlık ocağına hiç uğramadan doğrudan ikinci basamak sağlık hizmeti veren  devlet hastanelerine ve 3’üncü basamak sağlık hizmeti veren eğitim ve araştırma hastanelerine, tıp fakültesi hastanelerine giden hastaların gereksiz yere bu kuruluşlara gitmesini önlemek, ayrıca bu kuruluşların basit hastalıklarla uğraşmasını engellemek için iyi bir sistemdir… Örneğin, gripal infeksiyon, anjin, larenjit, trakeit, gastroenterit, sinüzit, ürinerin infeksiyon, gastrit gibi basitçe tedavi edilebilecek hastalıkların aile hekimliği tarafından tedavi edilmesi doğru bir yaklaşımdır. Bu hastaların hastaneye gitmesi gerekmez. Bunlardan biraz daha komplike örneğin, akut kolesistit, hafif – orta derecede gastrointestinal sistem kanaması, koroner iskemi gibi vakaların hangisinin aile hekimliğinde hangisinin 2 – 3 derece sağlık hizmetlerinde tetkik ve tedavi yapılacağı aile hekimi uzmanının kararına bağlıdır. Demek ki çok sorumluluk isteyen ve hastanın tetkik tedavisinde doğru adım atılmasını gerektiren bir sistemden söz ediyoruz. Eğer her geleni aile hekimleri, 2 ve 3’üncü basamaklı sağlık kuruluşlarına sevk ederse o zaman neden kuruldular? Aynı görevi zaten sağlık ocakları yapıyordu.Laboratuar tetkikleri ve görüntüleme sistemleri olmayan bir sistemin sağlık ocağından farkı nedir?Diyelimki bu sistemi kurdunuz ama bunları değerlendirecek ve doğru tanı koyacak uzman elemanınız yoksa neye yarar.? Eğer aile hekimliği sistemini biz çok iyi çalıştıracağız denirse bu bize pek inandırıcı gelmez. Neden? Çünkü şu anda tüm Türkiye’deki aile hekimi sayısı binin altındadır. Pratisyen hekimlere, 1 hafta veya 10 gün sürelerle kurs verilerek “aile hekimi uzmanı” yapmak, sağlık sistemimizin sağlıklı bir şekilde işlemesine katkı sağlamaz.

Aile hekimliği uzmanlığı pratisyenlikten sonra 3 – 4 yıl dahiliye, çocuk, kadın doğum ve cerrahi gibi büyük branşlarda eğitim alarak ve sonunda sınava girerek elde ediliyor. Bu görüşlerimi, “Aile hekimliği yeni başlayan bir sistem. Neden felaket tellallığı yapıyorsunuz?” şeklinde eleştirenler olabilir.  Hemen cevaplayayım: Aile hekimliği kurumunda çalışan hekimler o kuruma gelen Akut batın, en basiti mide – duodenum delinmesi kalp infarktusü veya akut koroner iskemi, mezanter iskemi gibi vakaları sevk etmesi gerekirken, doğru tanı koyamadığı için zamanında hastaneye sevk etmezse hastalar bunu canıyla ödeyebilirler.

Şimdi aile hekimliğiyle ilgili bazı tespitleri fazla detaya girmeden maddeler halinde vermek istiyorum.

  • Almanya, Avusturya, İngiltere gibi ülkeler bu sistemden vazgeçmek istiyor. Almanya’da aile hekimleri yüzde 30 – 40 oranında ekonomik güçlük içinde SGK’dan paralarını alamıyorlar. Düzgün ve aktif çalıştırılmayan sistem hantallaşmış 2. – 3. Basamak sağlık hizmetlerinden ameliyat randevusu almak için 1 – 2 yıl beklemeyi gerektiriyor. O nedenle bazı Avrupa ülkeleri hastaların dış ülkelerde ameliyat olmalarına izin veriyorlar.
  • Avrupa ülkelerinde aile hekimliği hizmeti deneyimli hekimlerle veriliyor. Bizde pratisyen ağırlıklı aile hekimliği hizmeti veriliyor.
  • Aile hekimliğinde amaç kişilerin hekiminin belli olması, yorulmadan, gereksiz sevk edilmeden kaliteli sağlık hizmeti almaktır. Dolaylı olarak hastanelerin hasta yükünü azaltarak orada tedavi olacaklara daha sakin ortam yaratmak ve onlarında kaliteli hizmet almalarını sağlamaktır.
  • Aile hekimliği uygulamasında en önemli sorun iyi hizmet vermek, iyi para kazanmaktır. Aile hekimliğine başvuran hastanın tetkik ve tedavisi orada yapılırsa o hastanın bakım ücreti sosyal güvenlik kurumunda tedaviyi yapan hekime ödenecektir. Eğer hastaneye sevk edilirse ücret kaybı olacaktır. O nedenle hastayı sevk etmemeyi tercih edecektir. Bunu güvenle yapabilmek için iyi hekim, bilgili hekim olması gerekmektedir. Aksi halde hastalarımız canından olabilir.
  • Sağlık ocağının yerini almış bir aile hekimliği sisteminin bu ülkeye yararı yoktur. Bir aile hekimi uzamanı 3 bin 500 hastaya bakacağı düşünülürse 70 milyon nüfusu olan bir ülkede 20 bin kadar aile hekimi uzmanı olması gerekmektedir. Bizde ise şu anda Aile hekimi uzman sayısı çok yetersizdir. Pratisyen hekim kaydırmasıyla veya diğer branşlardan, pataloji uzmanı, biyoloji uzmanı gibi yan dal hekimlerle bu boşluk doldurulacaktır. Demek ki hizmet kalitesi ve uygulama sağlık ocağından öteye geçmeyecektir. Sağlık Bakanlığı’nın kayıtlarına göre ülkemizde 27.000 civarında aile hekiminin olduğu gözüküyor. Bu rakam aile hekimi uzmanları + pratisyen (%90’ı) + pataloji, biyoloji, fizik tedavi, cerrahi, kadın doğum gibi yandan hekimlerin (%1) toplamından oluşmaktadır. Aile hekimliği uygulamasında aile hekimi statüsü verilerek bu sistemin içinde aile hekimi gibi çalıştırılacak olan pratisyen hekimlerin çoğu tecrübesizdir. Tecrübeli olanlarının çoğu 112 acil servis istasyonlarında ve devlet hastaneleri acil servislerinde görev yapmaktadır. Daha da vahimi hayatında hiç hasta muayene etmemiş patoloji uzmanı ve biyoloji uzmanı gibi hekimler hasta muayene etmeye zorlanmaktadır.
  • Aile hekimliği uygulaması İstanbul’da 1 Kasım 2010 tarihi itibarıyla başlamıştır. Aile hekimliği uygulama merkezlerinin çoğunun olmadığı, alt yapı, malzeme ve personel sıkıntısının olduğu görülmektedir. Apartman dairelerinde kiralama ile bu hizmeti yürütmeye çalışmaktadırlar. Mesken olarak kullanılan bir apartman dairesinin de böyle bir uygulamaya kalkışmak son derece sakıncalı olmakla beraber yasal değildir. Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Müdürlükleri aile hekimliğinin başlamasını ve sistemin oturtulması için apartman sakinlerinin rahatsız etme hakkına sahip değildir. Bir aile hekimi 3500 kişiye bakacak ve bir aile hekimliğinde 3 – 4 doktor çalışacaksa Toplam 10500 – 14000 hasta bu meskene girip çıkacak demektir. Sağlık ocakları, tıp merkezleri ve dispanserlere meskenlerde ruhsat verilmemesinin nedeni çok hastanın kuruluşa girip çıkmasıyla mesken kavramının zedelenmesi ve orada yaşayan insanların rahatsız edilmesidir. Aile hekimliği uygulamasında bu uygulamayla çifte standart yapılmış oluyor. Sağlık ocaklarının 2000 – 3000 kişiye hizmet verdiği düşünülürse, aile hekimliği uygulamasıyla kişi sayısın en az 10 binin üstüne çıkacaktır. Edinilen bilgilere göre, bazı apartman sakinleri ve yönetimleri konuyla ilgili hukuki süreç başlatmışlardır.
  • Bize düşen görev kurulmakta olan sistemin yanlışlarını ve çözüm önerilerini ortaya koyarak yetkililere yardımcı olmaktır.Bu yazımızda eleştirilerimizi yaptık,peki daha iyi olması için çözüm önerileriniz nelerdir diye sorulursa onları da sunmaya hazırız.

 

Doç. Dr. Necmi KURT

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir