Tarafsız Gözle 27 Mayıs 1960 Darbesi

Tarafsız Gözle 27 Mayıs 1960 Darbesi. Evet 27 Mayıs 1960 darbesini bir de tarafsız gözle okumak ister misiniz? Tabi bu anlattıklarım tarafsız olacağı için yine taraflı bazı kişileri rahatsız etmiş olacaktır.. Şimdiden bazı kişilerin yapacağım değerlendirmelerden rahatsız olacağını görür gibiyim.. Olsun sorun değil, biz yazalım değerlendirme sizlerin ve kamuoyunun..Belki biraz uzun olacak ama sağlıklı ve doğru bir sonuç alabilmek için 27 Mayıs 1960 darbesi öncesinden, kurtuluş savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nden başlamanın daha doğru olacağını, aksi taktirde Türkiye‘deki gelişen olayların sebebini tam anlayamayız

Kurtuluş savaşından sonra 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti sonrası kurtuluş savaşı kadar çetin geçmiştir.. Kurtuluş savaşı öncesinde başlayan mücadelede özellikle kurulan ilk meclise her kesimin katılımının sağlanması amacıyla geniş hoşgörülü davranılmıştır. Müslüm-gayrimüslim, Kürt-Laz, Abaza-Çerkez bakılmaksızın birlikte hareket etme ve başarma ilke edinmiştir.. ve bunda da başarılı olunmuştur.. Kurtuluş savaşı başlangıcında tüm yetkilerin kendisinde toplanması istenmesine rağmen Mustafa Kemal bu durumu kabul etmemiş yani diktatör gibi davranmamış kararlarını meclis tarafından alınmasını istemiştir.. Bu nedenle “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” denmiştir..

Yeni cumhuriyette yapılacak olan değişiklikler sancılı başlar.. Mütedeyyin milletvekilleri yeni Cumhuriyet’te yapılması düşünülen bazı değişikliklerden islami açıdan rahatsızdırlar.. Bu kişiler kendi aralarında ve bazı din adamlarıyla istişarede bulunurlar.. Ancak mücadeleler beklendiği gibi kolay değil çok çetin geçmektedir.. Bu arada sadece islami açıdan tartışmalar yaşanmaz, aynı zamanda eski İttihat ve Terakki Cemiyeti ile de sorunlar yaşanır.. Enver paşa Moskova’dadır. Kurtuluş Savaşı’na katılmak istemesine rağmen Atatürk tarafından bu istek kabul edilmemiştir .. Cumhuriyet kurulduktan sonra Enver Paşa taraftarları aynı zamanda eski bir ittihatçı olan Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek kendisini desteklediklerini ve yapacakları her türlü icraatın arkasında duracaklarını ifade ederler.. Diğer taraftan köklü bir değişiklik istemeyen islâmcı olarak kabul edilen gurup da rahatsızlık devam etmektedir…

Olaylardan rahatsızlık duyan Atatürk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni Cumhuriyet Halk Fırkası’na dönüştürerek başkanlığını bizzat kendisi yürütür.. Bunun karşısında Kazım Karabekir paşa, Rauf Orbay, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Adnan Adıvar ve Ali Fuat paşa I7 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurarak Atatürk ile yollarını ayırırlar.. Efendim bunun kurulmasına Atatürk müsaade etmişti deseler de bu durum öyle değildir.. Bu hadiselerden sonra 1925 yılının şubat ayında doğu bölgesinde Şeyh Sait isyanı çıkarılır.. Başka yerlerde buna benzer toplantı ve görüşmeler duyumu nedeniyle Terakkiperver Cemiyeti kapatılır..

Bu olaylardan sonra 14 Haziran 1926 tarihinde Atatürk’e bir suikast planlanır.. Atatürk’ün programında değişiklik yaparak Bursa-Balıkesir’den İzmir’e bir gün geç gitmesi nedeniyle suikast gerçekleşmez.. Suikastı yapacak kişilerden Giritli Şevki’nin suikastın gecikmesi nedeniyle korkup karakola ihbar mektubu yazmasıyla suikastı ortaya çıkar.. Suikastın düzenleyicisi Lazistan birinci dönem milletvekili Ziya Hurşitti.. İzmir’de Ankara’da kurulmuş olan İstiklal Mahkemesi geniş yetkilerle donatılarak İzmir’e gönderilir..Sorgulamalar sonucu; suikaste hem İttihat ve Terakkicilerin hem de Atatürk’le kurtulus savaşında birlikte savaşmış mütedeyyin kişilerin karıştığı kanaatine varılır. Bu mahkemelerde Kazım Karabekir Paşa, Fuat Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Bekir Sami bey, Rüştü paşa, Refet Bele paşa, eski maliye nazırı Cavit bey, ayrıca İttihat ve Terakki’den doktor Nazım, Kara Kemal, Hilmi bey, Nail ve Enver beyler yargılanırlar.. İzmir’deki yargılama da 15 idam, Ankara’daki yargılamadan dört idam kararı çıkar.. İdam katarlarının hepsi uygulanırlar.. Ancak bu verilen kararlarda haksız yere idam edilenlerin olduğu da bilinmektedir.. Kurunun yanında yaşta yanmıştır.. Hilmi ve Cavit beyler bunlara birer örnektir..

Kazım Karabekir Paşa’yı suçlayarak ifadeye çağıran mahkeme heyeti başkanı Ali beye İsmet İnönü karşı çıkarak milletvekili olmasını da bahane ederek ifadesinin alınmasını engellemek istemiştir.. Ancak mahkeme başkanının İnönü’ye “gerekirse sizi de ifadeye çağırırım”demesi ortamı germiştir. Bu tavır karşısında acaba İsmet İnönüden de şüphelenilmiş midir diye sormak lazım. Kazım Karabekir Paşa’nın yargılanması esnasında askeri gücün salonda gövde gösterisi yapması nedeniyle mahkeme başkanı olaydan korkmuş ve beraat kararı vermiş olduğu söylenmektedir.

Evet görüldüğü üzere Cumhuriyet kurulduktan sonra mücadele var gücüyle devam etmiş bazı konularda Atatürk’ün yapmak istedikleri önlenmek istenmiştir.. Ancak Atatürk o anda kararlıydı; ülkenin gelişmesini engelleyen ve halkı sömüren Tekke ve Zaviyelerin kapatılması mutlaka gerekliydi.. Sorun gerçek din adamlarına değil medrese eğitimi almış tabandan gelen ve İslamiyet’ten menfaatlenen kişilerdeydi.. Bu kişiler İndirilmiş dinden ziyade kendilerinin uydurmuş olduğu dinle uğraşıyorlardı.. Atatürk laiklik ilkesini koyarak hem müslümanların daha iyi serbestçe ibadetlerini yapmasını hem de devlet işlerinden uzak kalmalarını sağlamıştır.. Böylece din ve devlet işleri ayrılmış oldu..

Öte yandan sözde Atatürkçü geçinen sol düşünceli kişiler gerçekten Müslüman olup sadece ibadetleriyle uğraşan kişileri rencide edebilen bazı olaylara imza atmıştırlar.. Ezanın Türkçe okunması dayatılması bir hataydı. Kıyafet devrimi ki bunlardan önemli olanın Şapka devrimiydi yapılması doğruydu ancak buna uymayanların asılması yanlıştı.. kraldan daha kralcı olan bazı sözde Atatürkçü kişiler kasaba ve köylerde dinini yaşamak isteyen bazı kişilere zülüm yaptıkları da ifade edilmektedir.. Öte yandan karşı gurupta Fesli ve onun gibi düşünen sözde müslüman geçinenler tarafından İsmet İnönü devrinde camilerin kapatılarak ahıra ve genel evine dönüştürdüğü şeklindeki mesnetsiz ve uyduruk iddialar ortaya atılmıştır..Muhtemelen ikinci Dünya Savaşı başlangıç yıllarında İstanbul’daki Topkapı sarayında bulunan kutsal emanetlerin ve değerli eşyaların olası bir savaşta kaybedilmemesi için İstanbul’dan Aksaraya gönderilmesi ve orada dikkat çekmemesi için bir camide depolanması ve camiye girişlerinin yasaklanması olayı yaşanmıştır.Cami çevresinde askerlerin nöbet tutması müslümanların camiye girmeleri ve ibadet yapmaları engellenmiştir şekline dönüşmüştür

Köy enstitülerinin kurulması ve çağı yakalayan gençlerin yetiştirilmesi çok doğru bir hareketti.. Oradan yetişenler hem öğretmen hem teknisyen hem de tekniker olarak mezun oluyorlardı.. O çağlar da Türkiye‘nin kalkınması için bu gençlere çok ihtiyaç vardı.. Köy Enstütülerini kuran ve yöneten kişileri sizler benden daha iyi biliyorsunuz isimlerini vermeye gerek yok; toplumu dışlamadan gerçek Müslüman olan kişilerle istişare ederek paylaşarak bu işi yapmış olsaydılar sözde müslümanların elindeki kozu almış olurdular.1950 yılına kadar olan süreçte müslüman olarak yaşamak isteyen kişilere daha hoşgörülü davranarak uydurulan dinle uğraşan sözde müslümanların elinden onları kurtarmış olabilirdiler..Burada biraz sıkıntı var diye düşünüyorum..

Atatürk’ün ölümünden sonra milli şef İsmet İnönü tek adam olarak ülkeyi yönetmeye devam etti.. 1940’lı yıllarda en büyük tehlike İkinci Dünya Savaşıydı. Almanlar kapımıza dayanmıştı her an savaşa gidebilirdik.. Milli seferberlik ilan edildi gençler askere alındı, Limanlar kapatıldı. Bizim ikinci dünya savaşına girmemiz için çok yoğun çaba sarf ediliyordu. Ancak yoğun kuraklık nedeniyle geçim sıkıntısı çeken millet, daha yeni kurulan bir Cumhuriyet, yapılmakta olan yatırımlar ve milletin fakirliği buna müsade etmiyordu.. İsmet İnönü savaşa girmemek için elinden gelen bütün gayreti sarf ediyordu. Olası bir savaşa karşı hazırlıklı olmak için tarım yapan köylüden üçte bir oranında harmanda tarım vergisi ve canlı hayvan alıp silo ve havralarda saklıyordu, fazla israf olmaması için memleket karne yöntemiyle idare ediliyordu.. Bu nedenle ekmek, zeytin, şeker gibi gıda maddeleri karneye bağlanmıştı. Tabi bu yönetim şekli de CHP’nin hanesine olumsuz olarak yansıyor ve DP’nin ilerde bunu propaganda aracı olarak kullanmasına yol açıyordu.. Ülkeyi gezmekte olan milli şef ekmek kuyruğundaki bir çocuğun kendisine “Bizi aç bıraktın, ekmeksiz bıraktın” sözüne karşı İnönü “Evet sizi aç bıraktım, ekmeksiz bıraktım! Ama babasız bırakmadım” diye kendisine cevap verir.. İkinci Dünya savaşı 1939-1945 yılları arasında altı sene boyunca devam eder, savaşan devletlerden yaklaşık 80 milyon insan ölür.. Ama içlerinde bir tane TÜRK yoktur..

Bu açıklamalardan sonra geliyorum Demokrat Parti ve 27 Mayıs 1960 ihtilali dönemine..

7 Ocak 1946’da CHP’den ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Mehmet Fuat Köprülü ve Refik Koraltan gibi isimlerin de bulunduğu grup Demokrat Parti’yi kurarlar. İlk seçimlerde azınlıkta kalırlar ancak 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde ezici bir çoğunlukla iktidara gelirler.. 27 Mayıs 1960 tarihine kadar iktidarda kalan Demokrat Parti 29 Eylül 1960’ta kapatılır.

İktidara gelen DP’nin 1950 yılında ilk icraatı Türkçe okunan ezanın tekrar arapça okunmasını temin etmekti ki olması gereken de zaten buydu.. Takiben radyodan dini programların yasağının kaldırılması, arap harfleriyle eğitimin yapılmasına izin verilmesi, halk evlerinin kapatılması ve profesörlerin politika ile ulaşmalarını önleyen yasanın çıkarılması oldu.. Köy enstitüleri kapatıldı, basını kontrol altına alan basın kanunu çıkarıldı. 1954 genel seçimlerinden sonra Kırşehir’de beklenen oyu alamayan DP Osman Bölükbaşı’nın buradan milletvekili seçilmesine kızarak Kırşehir’i il olmaktan çıkarıp ilçe yaptı. Yine Malatya’da oyların çoğunu CHP’nin alması üzerine Malatya’yı bölecek bir adım atılarak Adıyaman ili kurulur ve toprakların bir kısmını oraya verirler.

1949 yılında kurulan Kuzey Atlantik Anlaşması, kısa adıyla NATO’ya yapılan üyelik başvuruları önceleri kabul edilmez. Daha sonra Amerika’yla iyi ilişkiler kurulur ve ABD’nin isteğiyle 1950 yılında Kore’ye asker gönderilir; karşılığında 1952 yılında NATO’ya üye olmamız sağlanır.. ABD’den Marshall yardımı alınır, borç para bulunur. CHP döneminde yapılmayan alt yapı çalışmaları; asvalt, yol, baraj yapımına hız verilir çiftçiye destek olunur.

CHP Isparta il kongresi polis tarafından basılarak dağıtılmış ve CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek kürsüden indirilmiştir.. Bundan birkaç ay sonra 5 Ağustos 1955’te Karadeniz gezisine çıkan Kasım Gülek’in gezisi iptal edilerek Sinop’ta tutuklanır ve İstanbul’a getirilerek nezareti alınır, yapılan yargılamalardan sonra bir yıl ceza alır..

DP yönetiminde 811 gazeteci tutuklanır ve toplam 57 yıl ceza verilir.. Gazetecilerin itiraz ve savunma hakları kaldırıldığından itiraz etme hakları da yoktu.. Bu arada gazeteciler cemiyeti geçici bir süre kapatılır..

1957 yılında Kırşehir milletvekili ve CMP genel başkanı Osman bölükbaşı tutuklanır ve nezarete atılır..

İstanbul’da 6-7 Eylül olayları olarak bilinen Atatürk’ün Selanik’teki evini bombaladılar söylentiler basına yansır ve oluşan infial ile Rum vatandaşlarımıza karşı organize saldırılar 1955 yılında gerçekleşir. Saldırılarda işyerleri tahrip edilir.
Rum vatandaşlarımızın can güvenliği kalmaz,saldırılarda kimisi yaralanır.. Olaylara sebebiyet veren ve yapanlar CHP’ye göre demokrat partililerdir, DP’ye göre de CHP’nin özellikle komünistlerin vatandaşları kışkırtması ile olayların oluştuğu şeklindedir. Bu nedenle ülkenin selameti için CHP’nin kapatılması gereği de konuşulmaya başlanır..

1957 yılında Adnan Menderes‘in Adana’da yaptığı seçim konuşmasında İstanbul’u ikinci bir Mekke, Eyüpsultan camisini de ikinci Kâbe yapacağı sözünü verir. Bu arada 15.000 cami yaptıklarını da söylemi ihmal etmez… Cemaatler ve tarikatlar oldukça memnun ve neşelidirler.. CHP’den sonra gelen Demokrat Partiden istedikleri her şeyi fazlasıyla almışlardır.. Ayrıca hükümetten de maddi manevi her türlü desteği de görmektedirler.. Milletin desteğini ve milletvekillerinin gücünü gören ve hisseden Adnan Menderes bir konuşmasında çok duygulanır ve meclise hitaben yapmış olduğu konuşmada “Siz isterseniz şeriati bile getirebilirsiniz.” dedikten sonra belli mihrakların gözdesi olmaya devam etmiş ve her fırsatta onları ziyaret etmeyi ihmal etmemiştir..

Cemaatler ve tarikatlarla sıkı ilişkileri olan Menderes içkiye karşı değildi, hatta 1957 yılında Çanakkale’de temelini attığı şarap fabrikasının açılışını yapmıştı. Vehbi Koç’un anı kitabının 107. sayfasında Adana’da davetli olduğu bir toplantıda Adnan Menderes’in karşısına oturtulduğunu, rakıya su katıldığı zaman rengi belli olur diye kendisi de su katmadan başbakana refakat ettiğini ve birlikte içtiklerini yazar. Ama içki bağımlılığı yoktu.. Özel hayatında hızlıydı ve pek çok hanım arkadaşı olmuştur. Bu konular merhumun özeli olduğu için detaya girmeyeceğim..

Devletten sadece cemaatler ve tarikatlar nemalanmaz aynı zamanda iktidarı destekleyen gazeteciler fikir adamları ve şairler de yararlanır.. Bunlardan biri de merhum Necip Fazıl Kısakürek’tir.. Örtülü ödenekten zamanın parasıyla 3000 tl yardım görür..

12 Ekim 1958 DP tarafından CHP’ye karşı mücadele edecek vatan cepheleri kurulur ve bu guruba katılanların isimleri her gece radyolardan okunur. Toplum daha da ayrışmış, kamplaşmış ve kutuplaşmıştır. Merkez bankasında para kalmadığı için İstanbul’daki devlete ait önemli arsalar ve malikanelerden yüzlerce binlercesi satılırsatılır. Yeterli olmadığı için de Cumhuriyet tarihinde ilk defa IMFden borç para alınır

Bu arada CHP Genel başkanı İsmet İnönü ve milletvekilleri boş durmazlar. DP İktidarından kurtulma yollarını ararlar.. Bu duruma çok sinirlenen Adnan Menderes 6 Eylül 1958’de yaptığı bir konuşmada “İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya..” şeklinde bir cümle sarf eder.. Bu oldukça talihsiz bir sözdür..İnönü’nün cevabı gecikmez “Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğine kimse bilmez” diye sert bir cevap verir..

CHP Genel başkanı İsmet İnönü‘ye 13 oturum bileşimleri katılmama cezası verilir.

20 Şubat 1959 tarihinde İngiltere’ye giden Adnan Menderes’in uçağının düşmesi sonucu büyük bir kaza geçirir ve oradan sağ kurtulur.. Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirilir ve Menderes “evliya “ mertebesinde karşılanır ve Eyüp Sultan’a ziyarete giderek dua ederler..İddia odur ki uçak kazasından sonra Mersin’e giden Menderes’in önünde Ali Bayat isimli bir vatandaş durarak bir elinde tuttuğu beş yaşındaki çocuğu, diğer elinde tuttuğu bıçakla “ Bu çocuk sana kurban olsun”diye bağırarak kurban etmek ister.. Korumaların araya girmesiyle bu komedi önlenir.Daha sonra Yassıada’da idam edilen merhum Menderes’in cellatlığını yapan adamın bu kişi olduğu iddia edilir.. Yine bilinmektedir ki 27 Mayıs ihtilalinden 4-5 gün önce İzmir’de açık hava toplantısı yapan merhum Adnan Menderes’i 200.000 kişi karşılar ve konuşmadı sık sık alkışlanır. Herkes ona hayrandır. Ancak Menderes tutuklandığı zaman hiç kimse caddelere çıkıp olayı protesto etmez, gösteriler düzenlemez..

12 Nisan 1960 tarihinde darbe söylentileri ve darbenin kışkırtıcılığını yapan CHP milletvekilleri olduğu iddiasıyla Meclis’te Demokrat Parti milletvekillerinden 15’erli gruplar halinde tahkikat komisyonları kurulur ve geniş yetkilerle donatılır..

9 Şubat 1957 tarihinde 9 subay olayının faillerinden Samet Kuşçu adında bir binbaşı olayın duyulmasından korkarak Menderes ve DP’ye karşı askeri bir darbe hazırlıklarını yapıldığı ihbarında bulunur.. Açılan soruşturma sonucu diğer 8 subay beraat ederken ihbarı yapan Samet kuşçu tutuklanır..!!! Yine Demokrat Parti’nin Trakya teşkilatını kuran Dr. Sezai Feray 27 Mayıs darbesinden 24 gün önce yani 3 Mayıs 1960 tarihinde darbe yapılacağını İstanbul Demokrat Parti il başkanı Kemal Aygün’e ve ayrıca belediye başkanlığına bildirir.. Ama ne hikmetse bu uyarılara karşı bir tedbir alınmaz..

Bu tip ihbarlar yüzünden Başbakan Menderes 2-3 defa Cumhurbaşkanı Celal Bayar’la görüşmeye gider ve askeri darbe çalışmalarının yapıldığını bu nedenle seçime gidilmesini veya istifa edilmesini teklif eder.. Ama Celal Bayar karşı çıkarak görevine devam etmesini ister..

27 Mayıs 1960 ihtarını yapan askeri cuntanın içinde hem alt hem de orta rütbeli bir çok asker bulunur.. Ancak bunların içinde en üst kademeden başta genelkurmay başkanı olmak üzere kuvvet komutanları yoktur.. Cuntanın en güçlü adamlarından biri Tümgeneral Cemal Madanoğludur.. Üçüncü Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala Milli Birlik Komitesine davet edilir. Ancak “Ben benden daha kıdemsiz birinin cunta lideri olmasını kabul etmem, gerekirse üçüncü Ordu ile Ankara’ya girerim” ifadesinden sonra İzmir’de bulunan Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komite başkanlığına davet edilir ve gelinceye kadar yerine vekaleten Cemal Madanoğlu bakar..

Milli Birlik Komitesi‘nde yer alan kişilerden birisi de Alparslan Türkeş’tir.. Alparslan Türkeş ihtilalin güçlü kişilerinden biridir. 27 Mayıs günü yapılan ihtilalin radyodan Türk milletine duyurulması işini de bizzat kendisi üstlenir ve yapar.. İhtilalden sonra Türkeş “Ülkü kültür birliği Başkanlığı” adı altında bir Teşkilat kurarak milli birlik Komitesi‘nden geniş yetkilerle donatılmasını ister.. Oysaki milli birlik komitesinin çoğunluğu bu düşünceden hoşnut değildir başta Cemal Madanoğlu olmak üzere Milli Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel’in onayıyla Alparslan Türkeş ve 13 arkadaşı 14 Kasım 1960’ta Hindistan’a sürgün edilirler..Efendim Alpaslan Türkeş idamlara karşı olduğu için Hindistan‘a gönderildi deniyor.Oysa gönderiliş tarihinde Yassıada yargılamaları henüz başlamamış veya başlamak üzereydi. Ancak henüz mahkeme başlamadan milli birlik Komitesi tarafından alınmış bazı kararlar var mıydı? Kararlar da şunlar şunlar asılacak, deniliyor muydu? Bu bilinmemektedir.. Bunun ötesinde Hindistan‘da Milli Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel’e hitaben yazılmış bir mektupta idamlara karşı olduğunu ifade ettiği söylenmektedir..

Yanlış bilinen bir konu daha var;bunu da burada ifade etmek lazım. Alparslan Türkeş’in ihtilalden sonra tabutluklara koyulduğu veya tırnaklarını söküldüğü şeklinde ki iddialar yanlıştır. Böyle bir konu İsmet İnönü döneminde; 1944 yılında Türkçülük hareketi ile gündeme gelen Nihal Atsız ve arkadaşlarının tutuklanması olayında olmuştur.. Tabutluğa konulan ve tırnakları sökülen kişinin Alparslan Türkeş’in olmadığı Nihal Atsız’ın olduğu şeklinde ifade edilmektedir..

Evet 27 Mayıs 1960’ta yapılan darbe ve sonrasında kurulan mahkeme ile Demokrat Parti’nin genel başkanı Adnan Menderes dahil pek çok milletvekili ve zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar yargılanmıştır.. Sonuçta Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamına karar verilmiştir.. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın idam kararı yaş haddinden ömür boyu hapse mahkum edilir ve Kayseri cezaevine gönderilir.. Ne acı bir durumdur ki diğer üçünün infazları Eylül 1961 yılında yapılır.. İnsanların suçları olabilir. Yanlış yapmış olabilirler. Cezaları hapis olabilir veya sürgün olabilir. Ama ülkeye hizmet etmiş seçilmiş insanların idam edilmeleri kabul edilebilir gibi durmuyor.. İdam edilenler daima ilerde kahraman olurlar; Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da öyle olmadı mı?

Bu süreci anlatmamın nedeni “doğru bilinenlerin ne kadarı doğru”, “yanlış bilinenlerin de ne kadar yanlış olduğunu” gözlemlemenizdir. Elbette benim anlattıklarımın hepsi yüzde yüz doğrudur demiyorum ama size objektif olarak toparladıklarımı aktarıyorum.. Yorum ve karar sizlerindir..

Sonuç olarak; solcular-yurtseverler milliyetçiler ve gerçek müslümanlar bu ülkenin gerçek değerleridir.. Birlikten kuvvet doğar. Birbirimizi incitmeden ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarabiliriz.. Süreçte anlattığım gibi bizlere çelme takanların en önemli kısmı icraatlarını indirilen dine göre değil kendilerinin uydurduğu dine göre yapan sözde Müslüman cemaat ve tarikatlardır.Ülkemiz bunlardan çok zarar görmüştür. halen görmeye devam etmektedir..
Diğer taraftan Atatürk’ü maske olarak kullanıp amaçlarına ulaşmak isteyen bölücüler de vardır, bunlara da dikkat etmek lazım..Her on senede bir yapılan darbe veya demokrasi kesintileri artık yapılmamalıdır. Seçimle gelen seçimle gitmelidir ve idamlar artık son bulmalıdır.

Yazımı bitirirken şunu belirtmek isterim ; başta merhum Adnan Menderes,Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan olmak üzere bu ülkede idam edilen kim varsa hepsinden Üzüntü duyduğumu İfade etmek istiyorum.Yazıda sözü geçen ve ebediyete intikal eden kişilere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve Türk milletine baş sağlığı diliyorum..

Necmi KURT

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir