Çocuklarımız ve gençlerimiz geleceğimizin teminatıdır. Onlar ruhen ve bedenen sağlıklı iseler beyinlerini iyi kullanırlar. Güzel fikirler, projeler üretirler… Ailelerini, ülkelerini ve hatta tüm dünyayı mutlu ederler. İyi eğitim almaları ahlaklı ve çalışkan birey olmaları bizler için çok önemlidir.
1970–1980 döneminde ki gençlik dinamik gençlikti… Her şeyi sorgulayan, fikir üreten, okuyan gençlikti… Cebinde parası yoktu ama tüm olaylara hâkim gençlik vardı… Solcuydu, sağcıydı ama ülke menfaati nedir, nasıl bağımsız olunur, çok iyi bilirlerdi. Daha önemlisi anneye-babaya saygı, komşuluk ilişkileri, büyüğü-küçüğü tanıma ve ona göre davranma onlar için önemliydi. Tutumlu olmayı, az para ile nasıl okunacağını çok iyi bilirlerdi.
12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra yetişen Özalcı gençlik sindirilmiş bir gençlikti. Ama köşe dönmeyi ve ferdiyetçiliği çok iyi kavramışlardı.”Benim memurum işini bilir.” Zihniyeti ile kısa sürede zengin olanlar oldu. Bu zenginlik onlara ülke gerçeklerini unutturdu. Ülke gerçeklerinin yerine para yerleşmiş oldu.”Ne kadar paran varsa o kadar adamsın.” “Ben zengini severim.” Düşüncesi bu dönemde hayata geçirildi.
1990 yılına kadar ferdiyetçilik devam etti, ondan sonra ise birliktelik, ortaklıklar devri başlamış oldu. Olaylara bakış açısı ve düşünceler değişmiş oldu. Değişmeyen tek şey vurgun, talan, hırsızlık… Kısa sürede nasıl çok para kazanılır, nasıl zengin olunur. Nasıl kaliteli üretim yapılır diye düşünen bir gençlik ve patron görmedik. Nasıl az sarf ederek çok kazanılır, nasıl kanun ve yönetmelikler bypass edilerek çok çalınır hesapları yapıldı ve halen devam ediliyor.
Şimdi ki gençlik için ne söyleyelim veya ne söylemeyelim? Basınla beraber, tele volelerle beraber ruhsuz bir gençlik yetiştirildi. Sabun köpüğü ve çamur içinde dans eden ve bundan zevk alan ve hatta bundan gurur duyan bir gençlik, Bodrum sahillerinde olmaktan ayrıcalık duyan ruhsuz bir gençlik… Bir gün önce arkadaşının ayrıldığı kızla beraber olmaya çalışan ve bunu normalmiş gibi algılayan bir gençlik. Annesini ve babasını sevmeyen ve saymayan bir gençlik, komşuluk arkadaşlık nedir, az parayla nasıl geçinilir bilmeyen bir gençlik… Normal yaşamın, gençliğin, evliliğin, çocuk sahibi olmanın ne demek olduğunu bilemeyen bu zavallı yaratıklar her türlü zevki paraları sayesinde sürdürdüklerinden normal dışı yaşamı tercihe başlıyorlar. Bir anda travesti oluveriyorlar, cinsiyet değiştiriyorlar… O zaman basının daha da çok hoşuna gidiyor ve hemen haber yapılıyorlar. Artık dünya da zevk alacakları başka bir şey kalmayınca sinir bozuklukları, depresyon, anksiyete gibi bozukluklar başlıyor ve nihayet esrar, eroin, kokain kullanımı, bulamazsa kafa yapan uyuşturucu hapları içmeye alışıyor. Ve nihayet son geliyor, gencecik bir insanın otel odalarında uyuşturucudan öldüğünü veya intihar ettiğini basından izliyoruz. Gençliğin yozlaşmasını sağlayan basın ölümler sayesinde de taze bir habere kavuşuyorlar… Vicdanlar sızlamadan yorum yapıyorlar ve yazıyorlar. Yazık… Çok yazık…