Türkiyenin Kurtuluşu

Hangi kurtuluştan bahsediyorsunuz diye sorabilirsiniz… Çünkü biz kurtuluş savaşını 1922 yılında kazandık ve Cumhuriyeti 1923 yılında kurduk. Neyin kurtuluşundan bahsediyor olabiliriz…? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devlet değil midir? Yoksa art niyetli komşuları var da onlardan mı kurtulmak gerekiyor veya Dünya’daki Türkleri sevmeyen millet ve devletlerden mi kurtulmak gerekiyor?

 

Evet Türkiye Cumhuriyeti görünür de bir devlet, hem de bağımsız bir devlet… Ama gerçekte öyle mi? İsterseniz birlikte bu konuyu biraz değerlendirelim… Ekonomik olarak güçlü bir devlet tam bağımsız bir devlettir. Aksi taktirde tam bağımsız bir devlet olamazsın… Dünyayı sömüren leş kargaları seni yerler. Bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük nutukları atan başta ABD olmak üzere gelişmiş ve kapitalizme tapmış ülkeler bizi yerler… Tıpkı Afganistan, Irak ve Filistin’de olduğu gibi… İşte karşınızda IMF ve Dünya Bankası… Kimin eseri bunlar? Kimin adına çalışıyorlar? Başta ABD olmak üzere 3-5 devlet adına çalışan silahşorlardır bunlar… Ekonomik olarak çökertmek istedikleri devletleri bunlarla hallediyorlar, koskaca devletleri 10 sente muhtaç ediyorlar. Sonrada istediklerini yaptırıyorlar… Dahası var… Bunlar öyle devletler ki BM (Birleşmiş Milletler) kararlarını da ipotek altına alıyorlar. Beş devletin veto yetkisi var…Bu devletler ABD, Rusya, Fransa, İlgiltere ve Çin’dir. Yani istediğin kadar haklı ol Birleşmiş milletler kurulunda oylama yapılırken o devletler “Hayır olmaz!” dedi mi yani veto haklarını kullandı mı işin bitiyor. Bir anda haksız oluveriyorsun… Ne kadar güzel demokrasi değil mi…? Ne tatlı dünya değil mi? Demek ki Birleşmiş Milletler de onlar tarafından kurulan bir kuruluş…

Şimdilerde bu devletler yeni oyunlar peşinde koşuyor… Yediğimiz gıdaların genetiğiyle oynuyorlar… Onları istediği doğrultuda yönlendiriyor. Senin onları yemeni ve tarımda kullanmanı sağlıyorlar. Öyle bir zaman gelecek ki başka tohum kalmayacak ve onlardan tohum almak zorunda kalacaksın… Gerçi daha şimdiden neyi ekip neyi biçeceğinin kararını da onlar vermiyorlar mı? Pancar ekme!!! Tamam… Fındık rekolteni düşür!!! Eyvallah hallederiz ağabey yeter ki sen emret. Tekstil işiyle fazla uğraşma, üretimi durdur!!! Tamam eyvallah ağabey hallederiz demiyor muyuz? Bunları yapmıyoruz, bunlara boyun eğmiyoruz diyebilir misiniz? Yani biz bağımsız bir ülke miyiz? Hangi ülke ile iyi geçinmemiz gerektiğini bile ABD ve AB ülkeleri belirlemiyor mu? Pardon yani bize dayatmıyor mu? Rauf Denktaş’ı istemiyorum, çünkü Kıbrıs görüşmelerini o çıkmaza sokuyor dedi bizde Rauf Denktaş’ı alaşağı yapmadık mı? Mehmet Ali Talat’ı Cumhurbaşkanı yapmadık mı? Böylece Yunanlıların ve Rumların isteği bir nebze olsa yerine getirilmiş oldu. PKK’ya af getirme ve hatta siyasallaşma hareketini ABD ve AB üyesi ülkeler istemedi mi?

Kuzey Irak’ta kürt devleti kurulacak onu tanıyın ve orada elçilik açın talimatını ABD vermedi mi? Bizde gittik Barzani ile görüşüp dediğini yapmadık mı? Elçilik açmak ne anlama gelir? Lütfen birileri bize bunları açıklasın… Aslında Türk halkı her şeyi anlıyor ama tepki vermiyor. Neme lazımcıyız… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile yaşıyoruz; bu çok yanlış. Kesinlikle politika yapma gibi bir niyetimiz olamaz. Sivil toplum örgütü olarak milletimize ve ülkemize hizmet etmekten başka amacımız yoktur. Bu sorunlar sadece bu iktidar döneminde yaşanmıyor. Maalesef 1950’li yıllardan beri aynı filmi izliyoruz, aynı sorunlarla boğuşuyoruz.

Peki ne yapmak lazım? Bu güdülmüşlükten nasıl kurtulabiliriz? Türkiye’de derhal eğitim sistemi tekrardan gözden geçirilmeli… Özel dershaneler kapatılmalı… Bilim adamı yetiştirmek için eğitim programları yapılmalı…Bilim adamı yetiştirilmeli ve teknoloji üretmeliyiz…Teknoloji satan ülke konumuna geçmeliyiz.Öncelikle eğitimi katleden,konuların detayına inmeyen ezbercilik ve kalıplarla uğraşan  dershaneler  kapatılmalı veya ıslah edilmeli Konuların detayına inilmeli, eğitim ve öğretimi kişilerin becerisine ve isteğine göre planlamalı…Bu ülkenin başka türlü kurtuluşu yoktur..Aksi halde inşaatlarla,asfalt,kavşak,yol bina yapan kısaca müteahhitlik yapan bir  devlet konumundan kurtulamayız..

Derhal araştırma ve geliştirme laboratuarları (AR-GE) açılmalı ve tüm Türkiye genelinde başta üniversiteler olmak üzere lise ve dengi okullarda da AR-GE laboratuarları açılmalıdır. Bu konuda devlet ve millet el ele vermeli… Devlet kurumları ile özel teşebbüs el ele vermeli. Türkiye’de AR-GE laboratuarların okullarda kurulması  20 – 30 milyar ,tüm Türkiye genelinde ise 50-100 milyar doları civarında olur…Buralarda zeki,yetenekli  öğrencileri veya uzman öğrenci statüsündeki kişileri  devlet memuru gibi ücretli olarak çalıştırmak gerekir…5-10 sene sonra Türkiye dünya literatüründe iş yapmaya,söz sahibi olmaya başlar..Ama buralardan yetişecek bilim adamları ve üretimlerinin ülkeye kazandıracakları çok şey vardır. Üreteceğin teknoloji milli olacaktır. Ağır sanayiyi kendin kuracaksın, atom bombanı, nükleer santrallerini kendin yapacaksın. Uçağını, gemini, savunma silahlarını, füzelerini kendin yapacaksın… Kısa sürede hem ekonomik olarak güçleneceksin hem de teknoloji ile güçlendirilmiş bir caydırıcı bir askeri gücün olacaktır.

Askeriyeye harcanan paralara yatırımlara pek sıcak bakmasak ta şimdilik dünyada ki mücadele ve dengeler bunu gerektiriyor… Öyle bir güçlü olman gerekiyor ki BM’de veto yetkisi lan devletlere o haklarını kullandırmaman, ellerinden alman gerekiyor. IMF’yi Dünya Bankası’nı yok sayman ve kovman gerekiyor… Hatta onları tamamen kapatarak dünyadaki mazlum devletleri koruman gerekiyor.

Bizler hala taklitçiliği, batının yaptığını alıp kullanmayı marifet sayıyoruz… Batı yaptıysa doğrudur mantığını terk etmeliyiz. Bu bizdeki aşağılık kompleksinden ve batıya özenmişliğimizden kaynaklanıyor. Çok kötü… hem de çok çok kötü…. Bugün büyükşehirlerimize gidin ne kadar çok yabancı kelime ile açılmış iş yeri göreceksiniz bir bakalım… Çınar Hastanesi adını değişerek Avicenna Hospital olmuş… Çamlıca Ömür Hastanesi adını değiştirerek Medipark Hspital olmuş… Esma Hatun Hastanesi adını değişerek Medipol Hospital olmuş… Caddelerde Showroomlar mı istersin, Park Collectionlar mı istersin, Hill City, City Center mı istersin maşallah hepsi var… Ve gün geçtikçe artıyor… Ne aşağılayıcı bir şey değil mi?… Kendimizi ne kadar sevmiyoruz… Kendimizi ne kadar küçük görüyoruz… Nasıl bir aşağılık kompleksine sahibiz lütfen siz değerlendiriniz…

O halde güvenimizi kazanmalıyız, özgüvenimiz tam olmalı, kendimizi sevmeliyiz, esnafımızı, memurumuzu sevmeliyiz. En azından Japon milletinin yarısı kadar özgüvenimizi kazanmalıyız, ayrıca Japonya gibi örf ve adetlerimizi yaşamalıyız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir