07.12.2014
Birkaç gün önce bir arkadaşımla tartışırken bayağı üzülmüştüm,
Benimle görüşmek istedikleri bir konu vardı,telefonda kendilerine “Cuma namazından sonra görüşelim “deyince biraz tuhaf olduğunu ve kekelediğini hissetmiştim.Yüz yüze gelince konu daha iyi anlaşılmıştı ”Yahoo doktor adam,bilim adamı Camiye gider mi?”diye içindeki şaşkınlığı dışa vurmuştu.Bizler çocukluğumuzda medrese eğitiminden geçmiş kişiler olarak ,aile yapısı olarak dini kabullenen ve seven kişiler olduğumuzu,İslam’ın 5 şartını elimizden geldiğince yaşamaya çalıştığımızı kendisine anlatmaya çalıştım..Tanrının olup olmadığı tartışmalarına girince tartışmayı orada bitirmek gerektiğini anladım .O nedenle bu yazıyı da kaleme almamın uygun olacağını düşündüm.
Tanrı var mıdır yok mudur tartışmasına girmeyeceğim,
Tanrının olduğuna dair delilleri kendi mesleki ve genel bilgilerimle izah etmeye çalışacağım,
Tabi ki din alimlerinin konuyla ilgili söyleyecekleri çok manidar açıklamalar da mutlaka vardır.
Ama ben kendi açımdan olaya bakacağım,
İnsanoğlunun erkekten gelen sperm ve kadından gelen ovum’un birleşmesiyle ,bir kan zerreciğinden yaratıldığı hükmü Kur’anı kerimde belirtilmiştir(Felyenzürul insane mimma ğalek).Bu kan pıhtılarının içinde öyle şifreler vardır ki genetik özelliklerimizi taşırlar..Genetik özelliklerimiz hücrelerimizdeki çekirdeğin içinde bulunan kromozomlarda taşınır. Kromozomlar, DNA ve özel proteinlerin birleşmesiyle oluşur. DNA, hücrenin yönetici molekülüdür ve beslenme, solunum, üreme gibi canlılık faaliyetlerini yönetir. DNA’nın yapısında kalıtsal özelliklerimize etki eden yapılar bulunur. Bu yapılar genlerdir. Kalıtsal bilgiler genler tarafından taşınır.
Bilim insanları James Watson ve Francis Crick birlikte çalışarak DNA’nin yapısını bulmuşlardır.
Nükleotitler DNA’nın temel yapı birimleridir. Bir nükleotidin yapısında aşağıdaki gibi fosfat, seker ve organik baz bulunur. Organik bazlar adenin (A), timin (T), sitozin (C) ve guanin (G)’dir. Nükleotidler hangi organik bazı içeriyorlarsa o bazın ismiyle adlandırılırlar.
*Nükleotitin yapısında bulunan şeker 5 karbonlu olup Deoksiriboz şekeridir.
*Fosfatlar DNA ya asitsi özelliği kazandırırlar.
*Nükleik asitler iki çeşittir. DNA ve RNA dır.
*Her bir Nükleik asidin (DNA) yapısındaki 4 çeşit nükleotidin farklı sıra , miktar ve farklı kullanımı sonucu farklı kalıtsal şifrelere sahip nükleik asitler (DNA) oluşur.
Örneğin adenin bazını içeren nükleotit “adenin nükleotit”, guanin bazını içeren nükleotit “guanin nükleotit” olarak adlandırılır.
DNA’da, nükleotidler bir iplik oluşturacak şekilde bir araya gelirler. Bu iplikte her zaman adeninin karşısına timin, sitozinin karsısına guanin nükleotiti gelir.
DNA, iki iplikten veya zincirden oluşur. Birbirinin etrafında dolanan bu iplikler, DNA’nın bükülmüş bir merdiven gibi görünmesine sebep olur.
*DNA da Guanin nükleotit ile Sitozin nükleotit arasında 3 adet hidrojen bağı vardır.
*DNA da Adenin nükleotit ile Timin nükleotit arasında 2 adet hidrojen bağı vardır.
Bu Hidrojen bağları ile bağlanmış yapıya ikili sarmal olarak adlandırılır. Bu iki zincirin birleşmesi ile DNA oluşur.
Çevremize baktığımızda canlıların birbirlerinden ve diğer canlı türlerinden farklı olduğunu görüyoruz. Bir insanin, aslanın,tavşanın,tırtılın, domatesin, hidranın; kısacası bütün canlıların her birinin hücrelerindeki yönetici molekül DNA’dır.
Yaa kafanız karıştı değil mi?Bir hücrenin çekirdeği içinde cereyan eden olayları algılamakta zorluk çekiyoruz,mikroskopik düzeyde ,gözle göremediğimiz gizli dünyada olanlara bakar mısınız..
Milyonlarca canlı,milyonlarca farklı karakter ve yapının tesadüfen oluşması mümkün mü?
Dünya üzerinde bir çok organın nakli olabilmektedir ,ama beyin nakli henüz yapılamadı,yapılması da olası değil gibi görünüyor..Çünkü beyindeki merkezler ve onlarla bağlantılı beyin- omurilik sinirleri öyle karmaşık öyle çapraz bir yapıya sahiptir ki bunun olması mümkün görülmemektedir.Bu karmaşık yapının oluşması ,tesadüfen bir araya gelmesi sizce mümkün olabilir mi?
Dünyanın ¾ ü denizlerle çevrili,yani sudur.İnsan vücudunun %70’i de sudur,şişmanların%50-60’ı bebeklerin ise %80 ini su oluşturur.Tatlı su kokusuz,renksiz ve özel bir tadı olmayan su canlıların yaşamasında en önemli unsurlardan biridir..Onsuz hücrelerde metabolizma olmaz,dolaşım olmaz,atıklar atılamaz kısaca susuz hayat olmaz.Özellikle içilebilir tatlı su kaynaklarının kurumaması için buharlaşmanın olması,yağmurun yağması hep bir nizam ve intizam içinde olmaktadır.
Dünyanın çevresini saran Atmosfer tabakası vardır.Atmosferi;Troposfer,stratosfer,Mezosfer, Termosfer,Ekzosfer gibi tabakalar oluşturmaktadır. Yerçekiminin etkisiyle dünyayı çepe çevre saran gaz ve buhar tabakasına atmosfer denir. Atmosferdeki gazların % 78’ini azot % 21’ini ise oksijen oluşturur. Kalan %1’lik bölümü ise karbondioksit, neon, helyum, kripton, ksenon, hidrojen gibi gazlar oluşturmaktadır.Atmosfer mor ötesi güneş ışınlarını emmek ve gece ve gündüz sıcaklıklarını dengelemek suretiyle Dünya’daki yaşamı korur.Atmosferin ilk 11-12 km.si daha önemlidir.Atmosfer ve dış uzay ile kesin bir sınır yoktur. Yavaşça incelir ve gözden kaybolur. Atmosfer kütlesinin üç çeyreği gezegen yüzeyinin 11 km içerisindedir. Amerika’da 80,5 km üstünde seyahat eden insanlar astronot olarak gösterilirler. Atmosferdeki Oksijen oranı %21 dir,daha fazla olsa yangınlar olur,daha az olursa canlılar yaşayamaz..Bu kadar özenle ve düşünülerek yaratılmış bir dünya ve Atmosfer tesadüfen ortaya çıkmış olabilir mi?
Dünyamız iki türlü hareket eder; kendi etrafında ve Güneş’in etrafında dönüş yapar.Dünya, kendi ekseni etrafındaki günlük dönüşünü sürdürürken, bir yandan da Güneş’in çevresinde belli bir açıyla dolanır. Dünya, Güneş etrafındaki dönüşünü elips şeklindeki bir yörünge üzerinde 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna 1 yıl denir. Dünya, 939 milyon km lik yörüngesi üzerinde saatte 108 bin km. hızla hareket eder.,
Dünya batıdan doğuya doğru devam eden 1 tam dönüşünü 24 saatte tamamlar. Dünyamız bu eksen hareketini yaparken Ekvator’da saatte 1670 kilometrelik bir hıza ulaşır. Kutuplara gittikçe azalan bu hız, kutup noktalarında 0’a iner. Bu nedenle Ekvator’dan kutuplara gidildikçe gündoğumu ve günbatımı uzar.
Dünya,Ay ve Güneş arasındaki mesafe ve hareket hızları öyle bir hesap edilmiştir ki aradaki mesafe daha kısa olursa sıcaktan dolayı,daha uzak olursa soğuktan dolayı canlıların dünyada yaşaması mümkün olmaz.Yine dünyanın kendi ve Güneş çevresindeki dönüşü de belli bir hız da ve ahenk içindedir..Aksi durumda gece ve gündüz oluşumu,iklimler,mevsimlerin oluşumu belli bir düzende olamaz..Peki bu ahengi ve düzeni kim sağlamaktadır..Tesadüfler olabilir mi? Yoksa bunu dizayn eden bir güç mü var.? Demek ki böyle bir güç var ve bunların hepsini sağlıyor..Tüm Evreni yarattığı gibi evrendeki düzeni de sağlıyor..Canlı varlıkların yaşamasına imkan tanıyor..Öyle büyük Patlama(Big bang) ile rastgele bu iş olur mu? Bu kadar hassas konular ve ölçümler rastgele patlama ve yerleşme ile olur mu?
Dünyadaki her şey dipten ,aşağıdan donarken göller,denizler,sular yüzeyden donar..Neden acaba?Eğer dipten yani aşağıdan yukarı doğru donsaydı gölün içindeki tüm canlılar ölürdü..Kuzey buz denizini de izliyorsunuz deniz yüzeyden donuyor alt kısımda yanlılar yaşamaya devam ediyor..Bunun bir hikmeti olsa gerek..Efendim tabiki üstten donması lazım,hava hareketleri yüzeydedir diyebilirsiniz. Normalde cisimleri soğuttuğumuzda daha yoğunlaşarak dibe battığı halde suda bunun tersi olur,+4 derecede soğumaya başlayan suyun hacmi artar ama yoğunluğu azalır ve yüzeye doğru yükselir,yüzeyde donması gerçekleşir .Böylece gölün içinde yaşam devam eder.Bunun böyle olmasını sağlayan güce ne demek zorundayız..
Benim bu açıklamalarımın ötesinde dini yönden ele alınması gereken konular da vardır diye düşünüyorum.Beni aşan konuların içine girmek gibi bir niyetim yoktur,olamazda.
Şimdi evren ve dünyanın oluşumunu kısaca hatırlayalım ve oluşumu ile ilgili yorumda bulunan iki yorumcunun görüşlerini size aktaralım;
Tam olarak bilinmemekle birlikte, evrenin yaşının yaklaşık 15 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. Evren, oluştuğundan bu yana sürekli büyümekte ve evrendeki yaklaşık 50 milyar galaksi, sürekli olarak birbirlerinden uzaklaşmaktadır. Kanıtlar, evrenin saf enerjiden oluşan küçük, yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini işaret etmektedir. Bu saf enerji, daha sonra evrenin tüm enerjisini, uzayı ve maddeyi oluşturmuştur. Zamanın başlangıcında, yani 15 milyar yıl önce, bu nokta büyümeye başlamıştır. Bu olaya Big Bang yani Büyük Patlama adı verilir. Big Bang, evrenin nasıl oluştuğunu açıklayan teoriler arasında en çok kabul gören teoridir.
Big Bang, aslında gerçek bir patlama değildir. Bu, daha çok hızla şişen, enerji ve uzaydan oluşan bir balona benzetilebilir. Big Bang in ayrıntıları hâlâ bilimin en karmaşık sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Evren büyüdükçe soğumuş ve enerji yoğunlaşarak maddeye dönüşmüştür. 12 milyar yıl önce, yer çekimi gücünün yoğunlaşan maddeyi dev kümeler oluşturmaya itmesinin bir sonucu olarak galaksiler oluşmuştur. Galaksiler, yıldızlar ve gezegenlerden meydana gelmektedir.
“Gözlerinizle bir insanı yada bir güneşi gördüğünüz şekilde bir yaratıcı göremiyor olmanız kainatın bir sahibi olma fikrini tamamen göz ardı etmenizi mi gerektiriyor.
Bir yaratıcı tarafından yaratıldık demekle her soruya cevap buluyorken ve her şey bir anda anlam kazanırken ısrarla her şeyin kendiliğinden olduğunu savunmak bir akıl tutulmasıdır.
Ben insanın bir yaratıcının varlığını sorgulamasını normal görüyorum.
Ama tek kalemde yaratıcıyı silip atmak ve onun yerine hayali senaryolar ve zan üzerine kurulu teorileri bilim gibi göstererek varlığımızı açıklamayı ise af edersiniz bağnazlık veya ideolojik tutuculuk olarak görüyorum.
Şu an varlığın ve canlılığın nedenleri üzerine atılan bir çok teori yada deliller içerisinde en makul olanı bir yaratıcı tarafından yaratılmış olmak görünüyorken yukarıdaki örnekte olduğu gibi bunu tamamen yok sayarak faklı senaryoları bilim ve tek varsayım olarak lanse etmek son derece yanlıştır.
Bilim insanları da evreni sorgularken sadece kendiliğinden oldu yaklaşımı yerine, Tanrı mı yarattı yoksa kendi kendine mi oldu sorusunu beraber sorarak olgulara ve varsayımlara bakmalıdır.
Ve önce en makul olanı seçerek teorilerini geliştirmeleri de doğru sonuçlara ulaşmanın en kestirme yoludur. “
Diğer bir yorum;
“Kâinatın büyük bir patlama ile meydana geldiği doğrudur.(Big Bang Teorisi) Koca bir ağacın küçücük bir çekirdekten çıkması veya koca bir insanın küçücük bir hücreden meydana gelmesi gibi. Bu çevremizde devamlı gördüğümüz bir olaydır. Yanlış olan bu kâinatın gezegenleri ile beraber madde olarak o küçücük maddenin içinde olduğunun kabul edilmesidir. Onlara göre bu koca kâinat o küçücük maddenin içinden çıkmıştır. Hâlbuki koca bir ağaçta gözümüz önünde küçücük bir çekirdekten çıkıyor amma hepimiz biliyoruz ki o koca ağacın maddesi o çekirdeğin içinde yoktur. Çekirdekte olan o ağacın proğramıdır. Maddesi ise dışarıdan gelmektedir.
Kâinatın dışında ise maddenin geleceği ikinci bir kâinat olmadığından kâinatın maddesi doğrudan doğruya Allah cc tarafından yaratılmaktadır. Patlayan o maddenin içinde ise sadece kâinatının proğramı vardır.
Bizler de şu anda bu kâinatın bir parçasıyız. O büyük patlama anında o patlayan parçanın içinde mi idik? Elbette hayır! biz sonradan yaratıldık.”
Yukarıda sunduğum bilgiler bizlere bir gücün olduğunu göstermektedir,bu güce Tanrı mı dersiniz,Allah mı dersiniz,yoksa İngilizlerin dediği gibi “God “mı dersiniz,o seçim size ait..Benim inancıma,dinime göre biz bu güce Allah diyoruz..