05.09.2010
Çocukluğumuzda ve gençliğimizde doğduğumuz ve büyüdüğümüz yerlerdeki sesleri hatırlamaya çalıştık
Ne dersiniz,
Acaba kaç tane özlediğimiz ses vardır?
Şöyle bir düşünecek olursak canlı ve cansız varlıkların seslerini hatırlayabiliriz. Canlıları, insan ve hayvanların sesleri olarak, cansızların seslerini de doğal tabiat sesleri ve kullanılan eşya ve malzemelerin sesleri olarak değerlendirebiliriz. Bu seslerin çoğunluğu hala hayatın içinde var, onları duyuyoruz..
Ama o sesleri köyde, mezirede, yaylada duymak önemlidir.
Örneğin, yazın köyde ve mezirede çayır kesmede çırçır böceğinin sesi, kuku bağırması, parzı bağırması, köpek uluması gibi hayvan sesleri hala kulağımızda hissediyoruz
Mezirede çayırcılık zamanında kerendinin (tırpanın) ağzının örs üstünde çekiçle dövülme sesi ve bileme sesleri yankılanırdı; özellikle dumanlı ile sisli havalarda tırpanın otu kesiş sesini çok net duyardık.
Geceleri en küçük sesin yankılandığı ve çok net duyulduğu malumdur. Özellikle yaz gecelerinde Fosiya’nın altında, İsmetin evinin aşağısında bazı geceleri “Oy..Oy..Oy..”diye çok derinden ve çok güçlü bir ses duyulurdu. İddiaya göre eskiden yokluk döneminde oradan yolcu geçen bir kişi altınlarını fındık bahçesinin yanına sermiş ve onları güneşletirmiş, onu gören iki kişi adamı öldürmüş ve altınlarını almışlar, işte o bağıran adam orada öldürülen adammış..Adamın ahı kalmış Altınlarına ve dünyaya doyamamış.
Çayırcılık ve mezirecilik döneminde sabah namazından sonra yola çıkan genç delikanlılar veya genç kızlar sabahın erken saatinde türkü çağırarak yola giderlermiş, çok net duyulan ve hafızamızda kalan Ey Fadimem türküsü karşılıklı söylenirdi.
“Gece çıktım dışarı
Ey Fadimem
Aya bakarum Aya
Hayde hayde
Anderkalsun sevdaluk
Ey Fadimem
Gene Kalmişum yaya
Hayde hayde
Üç gün görmedum seni
Ey Fadimem
İsyanum anagana
Hayde hayde”
Fosiya`daki (Duruca mahallesi) sevgiliyle Feğmenos`taki (Pamuklu mahallesi) sevgili hasretlerini bu dizelerle ve yüksek sesle dile getirirdi. Ramazan-ı Şerifte Paçan Camisinden, Bobayros Camisinden, Aşağı Şur Camiisinden okunacak olan ezan ve boru sesleri beklenirdi. Gerçek ve tabii bir sesti, çünkü o dönemde mikrofon ve elektrik yoktu tüm vakit namazları da bu şekilde okunan ezanlara göre kılınırdı. Eylül ayında yani güzün başlaması ile mısırları biçmeden önce genellikle güzel ay ışığı bol ve hafif esintili güz geceleri yaşanırdı? Hafif esintinin yanında bazen daha güçlü esinti olurdu; ama bu esinti tatlı bir esintiydi. Lağusaplarını (Mısır saplarını) kurutarak bir birlerine değmesini ve yine tatlı bir ses çıkmasına sebep oluyordu. Halk dilinde bu akşam “kıyılama var” denirdi. Yine güz aylarında yaprakların düşme sesi ile rüzgar seslerini dinlemek pek hoş olurdu. Solaklı Deresinin Uğultusu bol yağmur yağdığı zaman veya dağlardaki kar eridiği zaman duyulurdu, ayrı bir renk katardı yaşama…Aynı zamanda yüksekten düşen ırmaklar şelale gibi ses çıkarırdı.
Uzaktan gelen kamyon sesleri hemen hemen tek makine sesiydi ve özlemle izlenirdi. Onun yanında olma hasreti çekilirdi. Düğünlerde atılan mermiler, dinamitler ayrı bir renk katardı, tehlikeli olmasına rağmen vazgeçilmeyen bir tutkuydu, Şanı-Şerefi gösteren bir öğeydi, tabanca sahibi olmak ayrıcalıktı ve kişinin toplumdaki seviyesini belirlerdi.
Eski radyoların cızırdama sesi istasyon bulma esnasında çıkardığı sesler çok önemliydi, sepet kadar büyük hasırdan radyoların şanına yakışır sesleri vardı. Ses çıkaran adamları görmek için çok çaba sarf ederdik ama başarılı olamazdık.
Rahmetli Afacan’ın kaval sesi, rahmetli Ruvan’ın kemençe sesi, rahmetli Düdi’nin (Hasan Uysal) vay beni sesi ayrı bir sesti. Düğünler onlarsız olmazdı, kaval ve kemençenin vadilerde ve ırmaklarda yankılanması çok önemliydi ve çok güzeldi.
Mezirelerde Hartomanın (gürgen kütüğünden kesilerek çıkarılan ince tahta parçaları) üzerine vuran yağmur ve dolu tanelerinin güzelim sesi? Ne de güzel uyunurdu? Ninni gibi gelirdi vallahi? Özellikle uzun süren yağmurlarda bu sayede mezirecilik yapan kişi bayağı bir dinlenmiş olurdu. Koyunların ve malların boyunlarındaki kolonlar-Çan sesleri ayrı bir güzellikti
Gök gürültüsü ve şimşek çakma o bölgelerde çok daha farklı algılanırdı veya bize öyle gelirdi ama gerçekten o vadilerde, o ırmaklarda ve o tepelerde bir farklı yankılanırdı. Gök gürültüsüne ve şimşeğe çok yakındık.O bir gizem olduğu kadar adeta beklenen bir dosttu..Dağlar, tepeler, ırmaklar arasında sıkışıp kalmışlığımızın intikam duygusuydu adeta…
Yaylada ezan sesi, hele rahmetli Hacı Ömer Kama okursa bir farklı ve garip gelirdi. Bu garip ve güzel ezan sesiyle uyandığımız çok olurdu. O zaman rahmetli Hacı Ömer Kama`nın Kuşmer Yaylasına geldiğini anlamış olurduk. Sabah erken Nağırın ve çobanın sesine çok alışmıştık: Çoban Mehmet şahmut ve küçükbey atamanın”Malları kemere sürün, malları çuğuryurduna sürün”gibi bağırmaları yanısıra hemen hemen her sabah ,Cemal Güvercin amcanın (Hacıdurmuş) “So Kemer elamside so Kemer “diye caminin minaresinden duyuru yapmasını; Muhtarlığın aldığı kararlar caminin minaresinden yüksek sesle bağırarak duyrulurdu ve yediden yetmişe herkes pür dikkat dinlerdi.
Süleyman Maraş’ın bağırmasını, Ahmet Pehlivan’ın küfür etmesini, Abbas Çınar’ın azarlamasını, Borazancı’nın şefkatini, Koçinomatın (Mehmet Çınar) ince eleyip sık dokumasını, Eşref Kurt’un şikayetlerini, Mori Ahmet’in(Altuncu) kızmasını, bağırmasını, Hacı Ömer Kama’nın ezan sesini, Haşim Güvercin’in emrediciliğini,İmam Ahmet’in uysallığını, Mustafa Şenel’in (Kolsuz Mustafa’nın) yardım severliğini, Hacı Hüseyin Ayan’ın sorun çözücülüğünü, Mehmet Ayan’ın(yanmış) takipçiliğini,Kara Hüseyin Mahmut`un kekeme ama dürüst sesini, A. Cemal Durgun’un ağır duruşu ve vakur yürüşüyünü, Mustafa Selimoğlu’nun tezcanlılığını, Karahüseyin Şahzene halanın şefkatli sesini, kot Yusuf’un(Yusuf Ekmekçioğlunun) yaylaya gönderilmek üzere kendisine verilen yükü sarmaca bırakıp döndükten sonra “ ne yaptın yükü yolladın mı?” Sorusuna karşı “ Feket,sarmaca gidup bıraktuk  oni; parasını da verduk, gitti demekdur”demesini… hepsini çok özledik.
Yaylanın ortasında Caminin yanında yapılan futbol müsabakalarının canlılığı, gençleri eğlendirmesi ama ihtiyarlarıda bir o kadar sinirlendirmesi..
Kazancının kamyonundan yük çuvallarını okuyarak indiren Simsar Reşat Akaç’ın gür sesi.
Her çarşamba ve Cumartesi köyden gelen arabaların Cumavanktan görünmesi çocuklar için bir olaydı, adeta bayramdı”ola araba geluyu, Cumavanktan görundi “ diyerek arabaya doğru koşarak bağırmaları hepimizin yaşadığı bir ayrı hatıradır.
Yayla yollarının bakımı için yaylanın tüm çocuklarını görkemli büyük bussigin kasasına koyup Cumavanka doğru giden Haci Ali Sarının sert görünümlü yüzü,ama şefkatli yüreği
Kuzukayasında sakatlanan ineği kurtarmaya gitmeyen Gençlerin kahvesine baskın yapan İHTİYARLAR dan “ Ola yabakun ne var burada,rakı buldum,rakı” diye bira şişelerini kahvenun balkonundan sallayarak bağıran Ahmet Özer amcanın sesini
Yaylada gençlerle sosyal faaliyetlerde öncü olan, voleybolu ve sporu sevdiren kibar adam Aras Güvercinin gençleri ihtiyarların elinden kurtarış çığlıklarını
Her gün sırtlarında bir sepet, ellerinde dolu filelerle boğaza, komarluğa pikniğe giden Rustem Durgun, Ferşat Bayraktar ve diğerleri.
Borzancı amca ve onun dükkanı ile kahvesi bir alemdi..Borzancinun kahvesinde akşamlar lokumuna ve kuzusuna oynan iskambil oyunları ve iskambil ustaları;Mori Ahmet’in bağırmaları..
Daha neler neler. Kuşmer bir tarihtir. Kuşmer Şahinkaya’lıların kimliği ve yok olmayan hatıra defteridir.
Selam olsun…
Not; İlki 1998 şahsi sitemde, ikincisi 2014 yılında Çaykara gazetesinde yayımlanan eski bir yazı…olsun yinede paylaşmaya değer buldum.. ve bu sayfada paylaşımdan sonra arkadaşların önerileri ile bazı ilaveler yapmak zorunda kaldım…50 li yaşların üstündeki kuşak ne demek istediğimizi gayet iyi anlayacaktır. ama yeni nesil bunları yaşamamış olduğundan pek anlam veremeyebilir
Necmi KURT