Dört mevsimin aynı anda yaşandığı bir ülkemiz var, büyük nimet… Bu ülkenin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri var ama bilmiyoruz. Başkalarının (Batının, ABD’nin) yönlendirmesine tabiyiz… Gerçek bilim adamımız yok denecek kadar azdır, olanları da yurtdışında başka ülkeler için çalışmaktadır. Araştırma gelişirime (AR-GE) laboratuarı ve planımız yok denecek kadar azdır. Millet ve devlet olarak ileriye yönelik planlarımız yoktur. On senelik, 20 senelik, 30 senelik, 50 senelik ileriye yönelik devlet politikalarımız yoktur.
Daha da acısı bir önceki hükümetlerin yapmış olduğu plan ve programların yürütülmesinde “hizmette devamlılık, devlet politikaların da devamlılık” ilkesi maalesef yoktur. Kalifiye, çalışkan, işi bilen, tecrübeli, insanlara görev verilmez. Her siyasi otorite kendisine yandaş kişileri köşe başlarına oturturlar. İş yapması – yapmaması, verimli olması – olmaması, sorunları bilmesi – bilmemesi önemli değildir.
Gerek millet olarak gerekse devlet olarak bilimsel verilerle belirlenmiş çalışma programlarımız maalesef yoktur. Yerel yönetimler dahil devletin belirlenmiş standartları yoktur. Sadece iyi yönetilmiş bazı özel kuruluşlarda standartlar belirlenmiştir. Bir örnek verecek olursak bir ilde – ilçede halı top sahası, su satış istasyonları, özel hastane açılacaksa o ilin – ilçenin nüfusuna göre o yatırma ihtiyacını belirleyen çalışma raporları göz önünde bulundurulmaz. Bir bakarsınız ki her köşe başında bir halı top sahası, su satış istasyonu veya özel hastane açılmıştır… Ne kadar güzel değil mi? Ancak 6 ay – 1 sene – 2 sene sonra işler yaver gitmez, ihtiyaçtan fazla açıldığından zarar etmeye başlarlar ve kapanma noktasına gelirler ve ucuz fiyata el değiştirirler. Ancak bunların parasının yine milletin cebinden çıktığını bilmeyiz… Milli servet heba olur. Bin dokuz yüz doksan yedi yılında Londra’da 8 MR (EMAR) cihazı varken İstanbul’da 20 adet vardı, şuanda İstanbul’da 130 – 150 adet MR olduğu tahmin edilmektedir. Hastalıkların teşhisinde kullanılan ultrason cihazlarının dünyada en çok satılan ülkenin Türkiye olduğunu biliyor musunuz? Hastanelerin yanı sıra hemen hemen her muayenehanede kullanıldığını biliyor musunuz? Türkiye tam bir ultrason mezarlığı… Yine tomografi, MR ve PET/CT denilen teşhis aletlerinin en çok Türkiye’de satıldığını biliyor musunuz?
Okumayı sevmeyen bir milletiz. Teknisyen düzeyinde taklit etmeyi, teknolojiyi kısa yoldan kopyalamayı çok severiz. Yaptığımız işin ve ürettiğimiz maddenin çok kaliteli olmasına gerek yok. Kısa sürede bize çok kazandırsın yeter. Türk mantığı ile hareket etme devri bitirilmelidir. Bunun için kolaydan köşe dönmeciliği bırakmalıyız. Çok okumalıyız, bilim adamı yetiştirmeliyiz. Araştırma ve geliştirme laboratuarları kurmalıyız. Yaptığımız işin en iyisini ve en kalitelisini yapmalıyız, fikir üretmeliyiz, kendi düşüncelerimize önem vermeliyiz, kendimize değer vermeliyiz, özgüvenimize kavuşmalıyız. Japonya modeli bize birşeyler öğretmelidir. İkinci dünya savaşında Japonya yenilmişti ve dibe vurmuştu ama şimdi teknoloji açısından dünyanın en önemli 5 ülkesinden biri konumunda. Bunu Japonlar özgüvenleriyle yapmışlar. Japon örf ve adetlerini yaşayarak yapmışlar. Bilime değer vererek yapmışlar. Çok okumuşlar, bilime sahip çıkmışlar, bilim adamı yetiştirmişler. Dedikodu yapmamışlar, sahte siyasetten nefret etmişler, siyaset yaparken yanlış yaptıklarını fark ettikleri veya yakalandıkları zaman anında harakiri ile bu dünyadan göçmüşler… Şahsiyetlerine kişiliklerine laf ettirmemişler. Hep o makamı temiz tutmuşlar, hem de canları ve kanları pahasına. Selam olsun böyle milletlere, böyle insanlara selam olsun…