23.11.2014
Ülkemizin sorunlarını belirlemek ve çözüm üretmek her aydın kişinin görevi olmalıdır. Bu anlamda yoğun bir şekilde araştırma yapıyorum, konuyla ilgili olan verileri topluyor ve sentez yapıp halkımla paylaşıyorum. Benim çalışmalarımdan, ülke sorunlarını dile getirişimden rahatsız olan bir kısım insanların olduğunu biliyorum. “Hocam siz iyi bir doktorsunuz, hekimliğinizi yapın, siyaset size göre değil” gibi laflara sıkça muhatap oluyorum. Yani bir kişi hem iyi doktor olup hem de ülke sorunlarını bilemez mi? Halkı bilgilendiremez mi? Eskiden beri bilinen bir gerçek vardı. “Tıbbiyeye giren çocuklar zeki ve akıllı olan kişilerdir.” Yoksa bu kural değişti mi? Bu ülkenin sorunlarını zeki ve bilgili insanlar çözmesin mi? Veya bizler de o kapasiteyi görmüyor musunuz?Hem zeki hem bilgili hem de bir o kadar da vatansever olduğumuzu sanıyorum. Bizler Çanakkale Savaşına topluca katılıp şehit olan Tıbbiyeli öğrencilerin ruhunun devamıyız, bizler Dr. Hikmet beyin fikirlerini aynen taşıyan kişileriz. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Bu duygularla Dr. Hikmet beyi okumanızı ve bizleri Hikmet bey olarak görmenizi rica ediyorum..
İşgalci devletler tarafından saldırıya uğramış ülkemiz zor günler geçirirken paylaşılmaya çalışılan Anadolu’da, bağımsızlık düşüncesi 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Ulu önder Mustafa Kemal tarafından başlatılmış ve takiben 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi düzenlenmiştir.Ardından Sivas’ta daha geniş katılımlı bir kongre düzenlenmesini isteyerek gençlerin de kongrede bulunmasını arzu eder ve “Gençlerin de görüşlerini de alalım” diyerek gençlere de davet yaptırır.
O zamanlar Türkiye’nin tek Tıbbiye okulu İstanbul’daydı ve Askeriyeye bağlı olarak eğitimini yapıyordu. Askeri Tıp Okulunun öğrencileri Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa tarafından vatanın işgalini önlemek için bir kongrenin toplanacağını ve aralarında gençleri görmek istediğini öğrenince Sivas Kongresi’ne 3 delege göndermek için aralarında çalışmaya başlarlar. Üçüncü sınıf öğrencisi Hikmet Bey ve Yusuf Bey (Balkan) delege seçilir ve yeterli paraları olmadığı için aralarında para toplarlar. Ancak toplanabilen 9,5 lira sadece bir kişinin Sıvas’a gidebilmesine yetecektir. Bunun üzerine Tıp Öğrencileri kendi aralarında yeniden bir seçim yaparak Hikmet Beyi Sivas Kongresinde öğrencileri temsil etmesi için seçerler.
4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi toplanır. Genel bir değerlendirme de, ülkenin içinde bulunduğu durum ve neler yapılabileceği tartışılırken devletin başsız, ordusuz, silahsız oluşu bazı delegelerde tereddütler oluşturmuş, işgal devletlerinin güçlü orduları ve silah güçleri karşılaştırıldığında bu karamsarlık daha da artmış, hatta bazı delegeler manda tabir edilen başka ülkenin egemenliğini kabul etme kavramını dahi dile getirmişlerdir.
İşte bu kongrede öğrenciler temsilcisi olarak katılan genç Tıbbiyeli öğrenci Hikmet Bey, ABD veya İngiltere manda ve himaye konusu telaffuz edildiğinde çok şaşırmış ve çok sert bir tepki göstermiştir.
“Beyler; Delegesi bulunduğum Türk gençliği beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunları şiddetle reddeder ve kınarız. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri hain ilan ederiz.” Heyecanla konuşmasını tamamlamış ve akabinde Mustafa Kemal ‘e dönerek aynı çoşku ve kararlılıkla; “Paşam siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı olarak değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.” demiştir. Kongreye katılanların bu kararlı itiraz karşısında şaşkın ve Mustafa Kemal’in tepkisini merak ettiği ortamda Mustafa Kemal Paşa Tıbbiyeli gencin onurlu duruşunu çok beğenir ve hemen o meşhur cevabı verir;
“Evlat içiniz rahat olsun. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Mandada yok, himayede yok. Parolamız tektir ve değişmez : Ya istiklal ya ölüm…” der.
Delegelere dönerek, “Beyler gördününüz mü, muhtaç olunan kudret gençliğin asil kanında zaten mevcut ” deyip sonra Tıbbiyeli Hikmet’i alnından öper ve “Gençler, vatanın bütün umut ve geleceği size, genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.” der.
İşte O Hikmet bey, 1901 yılında Balıkesir’in Savaştepe bucağında (O zamanki adı Giresun – daha eski Kiresun) doğmuştur. Posta-Telgraf memurlarından Hakkı Bey’in oğludur. Hikmet Bey, İstanbul’da 1919 yılında Askeri Tıp Okulu’nda okumaktadır.
Sivas Kongresi’nin delegesi Hikmet Bey.
Askeri-sivil bütün öğrenciler, gençler adına Sivas Kongresine katılan Tıp Öğrencisi Hikmet Bey, ülkesini seven bir Türk gencinin nasıl olması gerektiğini göstermiş, sorumluluk bilinci konusunda örnek teşkil etmiştir.
Yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa yakınındakilere ve meclis İdarecilerine “Bize Sivas kongresinde çok güzel yol gösteren Tıbbiyeli genç vardı, onu bulun Mebus yapalım, vatana hizmet eder.” der. Ancak yeterince yapılmayan araştırmalarda (bazı kayıtlarda) ” O Giresun’lu, Giresun vekillikleri dolu. ” denir. Oysa O Giresun (ya da Kiresun), Karadeniz’de değil, Balıkesir’in ilçesi (o zaman bucağı)Giresun ‘dur. Konu daha sonra Mustafa Kemal’e ulaşınca ” İki tane Giresun olmaz, burası savaşın yapıldığı tepe, adı Savaştepe olsun.” der ve M. Kemal Atatürk’ün takdir ve teklifleri ile 10 Ekim 1934 tarihinde TBMM ‘de adı “Savaştepe” olarak değiştirilir.
M. Kemal’in talimatı üzerine mebus yapılmak üzere Hikmet beyin bulunması çalışmaları başlatılır, bulunamayınca “ölmüş” dendiği, M. Kemal’in çok üzüldüğü ancak o esnada Anadolu’da askeri hastanede bazı kayıtlarda Yalova’da Albay rütbesi ile başhekimlik görevinde bulunduğu belirtilir.
Mustafa Kemal’in milletvekilliği teklifi gönderdiği, bu teklif üzerine “Paşamın ellerinden öperim.” deyip “Kendisine söyleyin burada ülkeme daha yararlı oluyorum.” dediği, Bu yanıt kendisine aktarıldığı zaman Mustafa Kemal ‘in gururla ve keyifle gülümseyerek “Ben o değerli çocuktan böyle bir cevap bekliyordum.” dediği de aktarılmaktadır.
Cumhuriyetin ilanından sonra Hikmet Bey “BORAN” soyadını alır. Öğrenciliğinde ve Cumhuriyetin ilanından sonra tatillerde Savaştepe’ye sık sık geldiği, kaldığı bilinmektedir. Mütevazi kişiliği ile ön plana çıkmayı istemediği, fedakarca çalıştığı, Atatürk’ü çok sevdiği halde yurt gezilerinde yakın illere geleceğini öğrenince izine ayrıldığı, yanına yaklaşmak yerine görünmeden uzaktan dinlemeyi, izlemeyi tercih ettiği bilinmektedir. Erken denecek yaşta, 46 yaşında veremden ölür. Ölümüne neden olan Verem hastalığına da Tabip Yarbay olarak Sarıkamış’ta görevliyken soğuk ve kara rağmen özverili çalışması, karda mahsur kalan askerlere ulaşmaya çalışırken ciğerlerini üşütmesi nedeniyle yakalandığı belirtilmektedir. 1945 yılında vefat eden Hikmet BORAN’ın mezarı Karacaahmet Şehitliğindedir. Oğlu bu yıl kaybettiğimiz ünlü sanatçı, sunucu Orhan BORAN, torunu da Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Burak Orhan BORAN’dır.
Vatan ve bağımsızlık sevdalısı Hikmet Bey’in Sivas Kongresi’ndeki bağımsızlık haykırışının günümüz ülke gençlerine örnek olması, gençlerin yaşadıkları ülke ve dünya gerçeklerinden kopuk, gelişmelere ilgisiz olmak yerine sorumluluk bilinci ve vatan sevgisi ile yetişmeleri konusunda fikir vermesi nedeniyle Savaştepe ‘de artık bir “Tıbbiyeli Hikmet anıtı” dikilmelidir.
Bu genç Tıbbiyeli ruhun hep örnek olması, yol göstermesi, her koşul ve durumda, kötü işgaller dahi olsa Vatanın bağımsızlığı için mücadele edilmesi gerektiğini, bu ülkenin nasıl kazanıldığını hatırlatması açısından çok önemli olacağını düşünmekteyim.