Özentiyi pek sevmem ama her insanda belli bir oranda özentinin olabileceğini söylemek mümkündür. Özenti; kendisinde olmayıp başkasında olan bir şeyin kendisinde de olmasını istemektir diye tanımlanabilir.Bu bir yaşam tarzı olabileceği gibi,bir eşya bir araç ta olabilir.Özenti, aşağılık duygusunu uyarır mı?Özenti kişileri ruhsal dengesizliğe sokar mı? Özenmek, özenerek yapmak değer verildiğini, değerli bir iş yapıldığını gösterir. Peki, başkasının yaptığından daha mükemmelini yapmak özenti midir? Yoksa aynı benzerini yapmaya çalışmak mı özentidir?.Aslında özenerek bir şeyin daha iyisini yapmaya çalışmak doğru bir yaklaşımdır. Evindeki mobilya takımını veya halıyı komşununkine benzetmek veya daha güzelini yapmak, satın almak bir özenti midir? Saçını arkadaşı gibi yapmak, onun gibi streç giymek, onun gibi sigara içmek, özenti midir? Özenti, hayranlık ve kıskançlıkla beraber midir? Bu sorunun cevabı hem evet hem de hayır olabilir.
Kişi eğer kendini diğerlerinden küçük görüyor ve olduğu gibi kabul edemiyorsa, yaşadığı toplumu beğenmiyor ve küçük görüyorsa o kişide aşağılık duygusu vardır denir. Bu komplekse sahip kişilerde genellikle kendini ispat etme çabası görülür.Öz güven eksikliği,saplantı bozuklukları,kültürel yozlaşma aşağılık kompleksinin nedenleri arasındadır. Bazen aşırı özenti aşağılık duygusu ve ruhsal bozukluklara sebep olabilir.
Özenti ve aşağılık duygusu birlikte olduğu zaman taklitçilik de başlar. Yaşadığı toprakların ve toplumun zenginliklerini ve kültürel zenginlikleri ona küçük gelir. Yaşam tarzı ve etkinlikleri onu tatmin etmez…Elindekinin değerini bilmez..Her zaman farklı yaşam tarzı ve farklı şeylere sahip olma isteği vardır. Farklı kültürden evlenen gençlerde de bu sorun yaşanabilir. Yaşam ve paylaşım tarzları farklı olduğundan uyuşmazlıklar olabilir. Kültür farklılıkları uyumu ve yaşamı güçleştirir. Özellikle gençlerden birisinde özenti ve aşağılık duygusu mevcutsa o evlilik yürümez.Özenti ve Aşağılık kompleksi sahip kişilerde bazen kıskançlık ve çekememezlik vardır. Ama asla dışarı yansıtmazlar…Gülücüklerini görürsün ama içleri kan ağlar. Ellerinden gelse seni bir kaşık suda boğarlar.Bu kişiler toplumda sorunlu kişilerdir..Genellikle sağlıklı düşünemezler,bunlarda kişilik bozukluğu vardır,özgüvenleri yoktur ve ruhsal sorunlar beklenmelidir.
Diğer bir özenti- aşağılık duygusunda kıskançlık ve çekememezlik yoktur, tam tersine hayranlık vardır, özenti vardır.Ya taklit ederek aynısını veya daha mükemmelini yapma isteği ve arzusu vardır.. Bunu yapabilecek güçtedir ve yapar.Bir bakıma kıskanmadan bir şeye özenmek ve daha iyisini yapmaya çalışmak iyi bir şey olarak yorumlanabilir.İsteyipte yapamazsa sorun o zaman başlıyor demektir.. Kendisinin elde edemediği veya yapamayacaklarını taklit etme, yaşamını değiştirme isteği aşırı zorlamadır..Aşağılık duygusu olanlarda kişilik bozukluğu vardır.Daha ilerisi ruhsal bozukluğa kadar gider. Bu çocukluğunda yetiştiği ailede, eğitim gördüğü okulda ve büyüdüğü toplumun özellikleri ile şekillenir. Özellikle ailenin ekonomik gücü ile çocuğun okuduğu okulun kültürel yapısı, o okulda eğitim gören öğrencilerin ekonomik güçleri bunu etkiler… Çanta ve kitap alamayan bir öğrencinin okuduğu okulda özel arabası olan çocukların da olduğunu unutmamak gerekir.
İstanbul’un Anadolu yakasında oturanlar, Bağdat caddesinde alışveriş veya gezinti yaparlar oradaki iş yerlerindeki tabelaları görmezler mi? Çok nadiren Türk.ismine rastlarsınız. Ayrıca daha önce Türk isminde açılan Esma Hatun Hastanesi adını değiştirerek Medipol Hospital olmuş, Çınar hastanesi Avicenna Hospital, Nene Hatun Hastanesi Medicine Hospital, Çamlıca Ömür Hastanesi Medicana olmuş, daha da sayayım mı? Bu iş yerleri sahiplerinde hiç utanma duygusu yok mu? Diyeceksiniz ki bu isimler olunca halka cazip gelmiyor, güven vermiyor. Özenti ve Aşağılık kompleksine bakar mısınız? Utanacak halimize ağlar mısınız? Bu örnekleri Türkiye geneline yaymak mümkün… Televizyonları izleyiniz… Daha çarpıcı örnekler görebilirsiniz… TV’deki programların pek çoğu dışarıdan alıntı,özentinin güzel örnekleri:Biri bizi gözetliyor, yemekteyiz,Şanslı masa,Acun Ilıcalının Survivor’ı, hatta Savaş Ay’ın A takımı dahil hepsi dışarıdan alıntı, kopya…
Bizde batı hayranlığı ne zaman başladı tam bilemem ama biz Osmanlı devamı isek Osmanlı İmparatorluğunun son yüz yılı içinde bu hayranlık başlamıştır… Pardon başlatılmıştır. Kimimiz Amerikan mandacısı olmuş, kimimiz İngiliz hayranlığını benimsemişiz, kimimiz Fransızlardan medet ummuşuz. Altı yüz sene Osmanlı İmparatorluğu hüküm sürmüş ve yok olmuştur. Yok oluşunun en önemli nedenlerinden biri özenti, aşağılık kompleksi zemininde gelişen batı hayranlığı ve satılmışlığıdır. Osmanlının son 100 yılı incelenecek olursa nasıl yıkıldığı, nasıl yıkıma mahkûm edildiği görülecektir. Osmanlıyı İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve onların müttefikleri yıkmamıştır. Osmanlıyı içerdeki hainler yıkmıştır. Kurtuluş savaşı veren askerlerimize düşman kuvvetler diyen ve Yunanlıların kazanması için dua eden İstanbul’da yaşayan binlerce vatan haini, ABD mandacılığına veya İngiliz hayranlığını savunan zatı muhteremler kendi kendilerini yıkmışlardır. Bugünkü uzantıları maalesef hala topraklarımızda yaşamaktadır. “ Ben Mustafa Kemal’i Humeyni kadar sevmem veya tersi ben Humeyni’yi Mustafa Kemal’den çok severim” diyen genç kızımız bunları neden söylemiştir. Bu ülkede namusuna ırzına geçilmeden yaşayabiliyorsa, kara çarşafını serbestçe giyebiliyor ve seccadesini serip namazını rahat rahat kılabiliyorsa, Ezan-ı Muhammediye susmuyorsa onu Cenabı Hakk’a ve Atatürk’e borçludurlar. Bunları yazarken benim Atatürkçü olduğumu ve onu savunduğumu sanmayın… Onunda hataları yok mu? Eleştirilemez mi? Elbette vardır sonuçta O da Allah’ın bir kuludur. İnsanoğlunun hataları elbette olacaktır. Kim kendisini hatasız görürse yanlış yapmış olur. Atatürk’ü sadece içkisi ve kadına düşkünlüğü ile görmeye çalışmak ve öyle anlatmak dürüstlük değildir. Atatürk’ü güzel meziyetleri ile de anlatmak lazım, dinimiz de bunu böyle buyurur.
Atatürk öldükten sonra da batı hayranlığını devam ettiren liboşlar, aydın geçinenler de vardır. Bunları hepiniz biliyorsunuz… Bunlar genellikle 2. Cumhuriyetçiler yani Amerikan ve Amerikancılar ve AB’cilerdir. Bütün işleri güçleri özentiliktir, bölücülüktür. Demokrasi havariliğine soyunmuş bu kişiler, 1. Cumhuriyetçilere her türlü çamuru atmışlar ve atmaya da devam ediyorlar. Öyle bir atıyorlar ki yalanlarına kendileri de inanıyorlar. Bunlar Türkiye’nin ne kadar düşmanı varsa hepsi ile dostturlar… Kuzey Irak, Barzani, Apo onlar için dosttur. Haa aklıma gelmişken azınlıkları da unutmamak lazım, yakında Rumlarla ve Lazlarla ilgili kitaplar çıkartılacaktır. Trabzon’dan Rum Pontus’ların nasıl atıldığını, Doğu Karadeniz’de Laz’ların haklarının nasıl yenildiğini yazan kitaplar gündeme gelirse şaşırmamak lazımdır.
Bu ülkeyi bu liboşlardan, bu satılmış aydınlardan kurtarmak lazım… Bunun için halkın bilgili ve bilinçli olması gerekiyor. Eğitime çok önem verilmesi gerekiyor. Bu işler at partisine, ok partisine, ampule, üç hilale, koyun partisine oy vermekle olmaz… Eğer benim halkımın %20 – 25’i hala parti programını bilmiyorsa, seçimin ne anlama geldiğini bilmiyorsa partilerin amblemleri ile gidip oy vermeye çalışıyorsa oy vermesine gerek yoktur. Yazık ediyoruz bu ülkeye… Yazık… Ondan sonra bu ülkeyi yeni türeyen 2.Cumhuriyetçilere teslim etmek zorunda kalıyoruz.
Bu ülkenin yeni kuşağını iyi yetiştirmemiz lazım, onlara öz güvenlerini kazandıracak atılımlar yapmalıyız. Türk oldukları için, Müslüman oldukları için utanmamaları gerektiğini anlamaları lazım. İş yerlerinde Türk isimlerini gururla kullanmaları gerektiğini bilmeleri lazım. Japonların Japonya’yı nasıl 1. Sınıf ülke konumuna soktuklarını onlara öğretmek lazım. Japonların kültürlerine nasıl sahip çıktıklarını ve geçmişlerinden utanmadıklarını, geçmişlerini karalamadıklarını anlatmak lazım Japonların dürüstlüklerini ve yeri gelince nasıl harakiri yaptıklarını söylemek lazım.