Toplumda yaygın olarak kullanılan “Kalıbının adamı değilmiş…” “Korkakla yol alınmaz”, “Korkakla ölünmez” gibi deyimler gerçektir. Bunu peşinen çıkıp ilan edenlere lafım yok… Bu adam korkaktır, kalıbının adamı değildir der çıkar işin içinden. Ama adam kendini belli etmiyorsa, bizleri sömürüyorsa, bizdenmiş gibi görünüyorsa veya başka bir tabirle sağ gösterip sol vuruyorsa ve bunun adına da ilmi siyaset yapıyorum diyorsa pes doğrusu… Bunun adına ilmi siyaset denmez olsa olsa iki yüzlülük, riyakarlık denir.
Birde vurdumduymazcılık nemelazımcılık vardır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın… Ama bu yılan komşusunu, arkadaşını sokacak zehirleyecek ölümüne sebep olacak… Olsun bana bir şey olmayacak ya…
Yılan sokmaya başladı bile… Ona cesaret verenler yılanı çayırın tam ortasına atmışlardır. Kimseden korkmuyor… Başını yukarı kaldırmış dört bir yana dönerek zehirli dilini çıkarmış “Sittirin… sittir…” diye bağırıyor. Yılan normalde ortalıkta durmaz bir çalının dibine, bir taşın altına, bir deliğe girmeye çalışır ki kendisine bir zarar gelmesin… Bu yılan sakın sarhoş yılan olmasın… Yoksa Diyarbakır’ın dağından inen serseri bir yılan olmasın… Belli ki bu yılan meydanlara defaten inmiş ve halk ona zarar vermemiş, kimse taş veya sopa alarak onun kafasını ezmemiş… Ya bana dokunmuyor ya… boş ver. Şimdi o yılan sana, çoluğuna çocuğuna, tam ülkene dokunuyor. Çözüm o yılanın başını ezmektir… Hem de sittir, sittir diyen dili bir daha dışarı çıkmayacak bir şekilde…
1970 – 1980 yılları arasında Türk gençliği vurdumduymaz, nemelazımcı değildi… Ülkesinin sorunlarına sahip çıkıyordu. Kavga vardı ama bu kavga Türkiye kavgasıydı… Fikir kavgasının yanı sıra yumruklaşma adam öldürme de vardı. Slogan atma, duvarlara yazı yazma vardı. Ama hepsinde ortak değer Türkiye idi. Milliyetçi gençlik sokağa çıkıp duvarlara “Milliyetçi Türkiye” yazardı. Bir gün sonra sol görüşlü komünist denen gençler bu kez kova ve fırçalarla sokağa çıkıp Milliyetçi Türkiye yazısının milliyetçi kısmını siler “Bağımsız Türkiye” yazardı… Bu günlerce böyle devam ederdi… Sonuçta Türkiye yazısı hiç değişmezdi. Ancak sol grubun içinde azınlık bir grup vardı… Onlar Türkiye’ye gıcıktı, milliyetçi Türkiye veya bağımsız Türkiye umurlarında değildi. Onlar slogan olarak “Kürdara azadi, bimri faşizm” derlerdi. Türkçesi “Kürtlere özgürlük, faşizme ölüm.” idi. Ta 1970’li yıllarda azılı ve ayrılıkçı Kürtler bu sloganı kullanıyorlardı. O zamanki sosyal demokratlar bugünün ulusalcıları olmuşlardır. Nereden bileceklerdi ki ileride bunlar ülkeyi bölme çalışmaları içerisine gireceklerdi. Ayrılıkçı Kürt grupları kendilerine sol’un içinde yer bulmuşlardır. Atatürk’ten nefret eder, zamanın sağcı milliyetçilerini de hiç sevmezlerdi, aslında sosyal demokratları da sevmezler. Aşırı solun içindeki Mao’cu gruplarla hareket ederlerdi.
Ey benim ülkemin aydın geçinen insanı, bu ülkenin vatandaşları mevzi kaybede ede kaybedecek bir şeyin daha kalmayacak. Kardeş kavgasına meydan vermemek için safını belli et… Fikirlerini ve düşüncelerini yüksek sesle söyle. Ekranları, gazete köşeleri liboşlara, satılmışlara bırakma… Her şeyi başbakandan, cumhurbaşkanı ve ordudan, güvenlik güçlerinden beklemeyin… Elbette silahlı eylem ve kanunsuz işlere kalkanların yakasına devletin güvenlik güçleri ve hukuk çerçevesinde mahkemeleri yapışacaktır. Onlara karşı silahlı mücadeleye kalkışmak halkın işi değildir. Bu yanlışa düşmemek lazımdır. Yasal çerçevede demokratik haklarınızı kullanmalısınız. Bazı sivri dillileri meydanlarda protesto edin; edin ki bu halkın gücünü görsünler. Taksim’de, Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesinde, cumartesi annelerini yürüten art niyetli bölücü insanlar kadar da mı olamıyorsunuz? Yoksa basiretiniz bağlandı mı? Eğer kardeş çatışmasının çıkmasını istemiyorsak etkiye karşı tepki prensibi olarak en azından sessiz yürüyüşümüzü; demokratik hakkımızı kullanmalıyız.