Her insan acı veya tatlı hatıralarıyla birlikte yaşar..Acı hatıraları kimse anımsamak istemez, eğer kişiye bir deneyim kazandırır ve ondan bir ders alırsa önem arz eder.Tatlı hatıralar insana güven verir, kişiliğini ve ruhsal yapısını düzenler..
Çocukluğumuzda ve Gençliğimizde yaşadığımız olayları ve gördüğümüz mekanları güçlü bir kayıt sistemiyle belleğimize yerleştiririz. Yaşlandıkça bu güçlü kayıt sisteminin gücü azalır son dönemlerde tamamen kaybolmaya yüz tutar..Geçmişi hatırlamak,geçmişe ait videolar seyretmek fotoğraflara bakmak,müzik dinlemek, bulmaca çözmek, yürüyüşler yapmak beyin yaşlanmasını,unutkanlığı,demans ve alzheimer hastalığını geciktirir.
Hatıraların beynimizde anımsanması anlık bir mesele ve kısa bir tat bizlere verir.. Ama onları Yaşandıkları fizik mekanda görerek yeniden yaşamanın keyfine doyum olmaz..Her birey çocukluk anılarını çok iyi hatırlar, güzel olanlarını tekrar aynı mekanlarda Özlem’le yaşamak ve zihinsel değerlendirme yapmak ister.
Baba evinin kapısını,penceresini özlersin.. doğduğun köyün ilçesindeki salaş çorbacı pilav ve köfteciyi özlersin, hafif yağmuru çiselemeyi ve ıslanmış çimeni yani rosu özlersin. Mezirelerdeki komları, yayladaki yer obalarını özlersin,Likarba(yaban Mersin’i),hamocera- çilek toplamayı özlersin.. kar yağışını orada yeniden görmek istersin..bunları tekrar yaşamak için o mekanlara gittiğimiz zaman eğer onları yerinde bulamazsak bizler için yıkım olur..
Eski tahta ve ağaç evlerinin hemen hemen hepsini kaybettik, güzelim bir katlı,iki katlı tahta ve ağaçların dışı özel dolgularla doldurulmuş gözenekli tarihi nitelikteki evleri artık göremiyoruz..Çaykara Solaklı Deresi‘nın gürültülü heybetli akışını,doğal güzelliklerini yok ettik.. Çocukluğumuzda hayvanlarla aynı kapıdan girdiğimiz ve aynı ortamda yattığımız Yayla obaları da yok artık.. onların yerine yapmış olduğunuz 2-3-4-5 katlı beton evlere binalara lanet olsun..
Ortaokul ve lisenin bir kısmını Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Lisesinde okudum.Hemen hemen her yıl mezun arkadaşlarla yurdun farklı bölgelerinde toplantılar yapılır.. Bu toplantılarından biri okuduğumuz okulda yani Erzurumda Yavuz Selim Öğretmen lisesinde yapılmıştı..Okulun kapısında girmeden önce farklı düşüncelerle doluydum..Okulumuz çok geniş bir arazi üzerinde kurulmuş yatılı bir okuldu..onlarca tek katlı baraka sistemi yapılaşmadan oluşmuştu. Ana cadde,aşıklar caddesi, idare binası meydanı, müzik salonu,Resim- iş atölyesi, Spor salonu,Hara gibi binaların hiçbiri yoktu.. sadece idare binasının kalıntıları ve bir kaç lojman vardı.. tam bir hayal kırıklığı yaşıyordum.. Bu kadar büyük geniş arazi varken bu baraka sistemini neden yıktınız?neden onların yerine 9-10 katlı bina yaptınız? Anlamak mümkün değil..Hafızam silinmiş,altüst olmuştu.. bunu oradaki konuşmamda da dile getirmiştim. Bir daha da Erzurum’a gitmedim.Eğer okuduğumuz baraka binalar yıkılmasaydı 2-3 senede bir orayı ziyarete giderdim.
Lise son sınıfı,yüksek tahsilimi ve Tıpta uzmanlık eğitimimi Ankara’da tamamladım ve 17-18 yılım burada geçti.. 1990 dan beri de İstanbul’dayım.. Ankara ziyaretlerimi genellikle uçakla yaptığım için Ankara’daki değişikleri göremiyordum.. Birgün Özel arabamızla gitmeye karar verince yola çıktık ve Ankara’ya gitmeye çalıştık.. Çalıştık diyorum çünkü Ankara’nın girişini bulmak ve eski hatırladığımız Ankara’yı görmek mümkün olmadı..Eryaman,Orman Çiftliği dönüşü ve demetevler güzergahı tamamen değişmişti..Kocaman kocaman binalar Kavşaklar, hayalimdeki eski Ankara girişi tamamen yok olmuştu.. Ankara’da sadece Ulus semtinde bent deresi, Ankara kalesi,eski meclis, gençlik parki, 19 Mayıs Stadyumu , Hacettepe Ankara tıp,Kızılay, Çankaya, Tandoğan meydanı gibi Özellikle bölgeler ayakta kalmış;diğer bölgeler tamamen değişmişti.
Aynı şeyleri daha önce görev yaptığım Urfa’da yaşadım..görev yaptığım devlet hastanesini tanımam mümkün olmadı, yerini bulamadım desem doğrudur.. görev yapmış olduğum Şereflikoçhisar ve Hatay Kırıkhandaki değişiklikler çok abartılı değildi ama yinede İnsan beyninde soru işaretleri bırakıyordular..
Geçen gün kartal eğitim araştırma hastanesi önünden geçiyordum, 22 yıl çalıştığım hastaneyi tanıyamadım… tüm binalar birbirinin içine geçmiş,yeni büyük bir hastane yapılmış eski çalıştığımız kampüs yıkılacakmış.. Başhekimliğim döneminde büyük emekler vererek yapmış olduğumuz bahçe düzeni ve peyzaj çalışmalarının hiç biri kalmamış.Yan tarafta koşu yolu eğitim araştırma hastanesi, Öbür tarafta Anadolu yakasının adliye Sarayı.. hepsi birbirini perdelemiş, kötü bir görünüm mevcut.. mesai saatlerinde yoğun trafikte ilerlemek mümkün değil.. İnsanlara bu eziyet neden? Yaşamı bu kadar zor hale sokmanın sebebini bir yetkili açıklayabilir mi ?
Kendilerini insan olarak gören,plansız yapılaşma ve yıkımlara göz yuman gerek yönetici ve gerekse özel şahıslara soruyorum şimdi; yıkım ve tahribat yapmadan yeni yerleşim alanları,binalar yapmayı başaramaz mıydınız? Bu mekanların bizim için çok önemli olduğunu ve korunması gerektiğini algılayamadınız mı? Sizleri hiç uyaran olmadı mı? Önemli olan eskileri yıkmak değil onları korumak olduğunu öğrenemediniz mi? İnsanların geçmişini,hatıralarını yıkmak, yok etmek zorunda mısınız?
Fransa’da Strazburg kentinde bir konferansa gitmiştim.. eski yapılar, salaş yerler o kadar güzel korunmuştuki hayran kaldım..1300-1400 lü yıllarda yapılmış bütün binalar koruma altına alınmıştı.Bu eski eserleri, binaları, güzelliği seyretmek için milyonlarca insan turist olarak oraya gitmekteydi.. 1982 yılında Londra’ya gitmiştim.. aradan 15 yıl geçtikten sonra 1997’de tekrar Londra’ya gittiğim zaman hiç bir şeyin değişmediğini, bordürlerin kaldırımların, parkelerin binaların hepsinin korunduğunu gördüm..Benzer olayları Paris’te yaşadım. Bir çöplerini dahi kayıp etmezler.. tarihilerini, geçmişlerini onlarla birlikte yaşarlar. Bizim gibi her seçim döneminde birilerine para kazandırmak için kaldırımları,yolları bozup yapmazlar..
Sahi biz neden böyleyiz? neden yıkmayı yok etmeyi ilke edinmişiz?
Geçmişini bilmeyen ve korumayan, tarihini İyi öğrenmeyen Millet ve Devletlerden anlamlı başarı beklemek doğru olmaz.
onlar günübirlik olarak yaşarlar.. onların hayal alemi yoktur; bu nedenle düşünme ve fikir üretmeleri de mümkün olmaz..