30.11.2014
Sn Erdoğan Başbakanlığı döneminde sık sık 2023’ten söz edip duruyordu, hatta şimdilerde de aynı şeyleri söylüyor.. Neden 2023? Bunu bilmeyecek ne var, Cumhuriyetin kuruluş yılı 1923, dolayısıyla Cumhuriyetin 100. yılında neleri başaracağımızı,neleri değiştireceğimizi göreceksiniz, bekleyin görün demek istiyor.
Türkiye pek uzun bir zamandan beri eğitim ve bilgi seviyesi düşük, kültürü kıt, kaliteden daha çok kantiteye önem veren politikacılar tarafından müteahhit devlet anlayışıyla yönetildiği için rant ekonomisi ve yandaşları nemalandırmak uğraşlarından öteye bilimsel ve teknolojik çalışmalar yapmamaktadır. Bilimin, Teknolojinin kullanılmadığı ve üretimin yapılamadığı ülkelerin başarılı olamayacağı aşikardır. Bunun yanı sıra içeride ülkenin milli bütünlüğünü korumak ve yaşam huzuru azalıyor, toplumun ayrıştırılması, bir kısmının ötekileştirilmesi toplumsal barışı bozuyor. Türkiye’nin dışarıda güvenilirliği ve itibarı sıfıra doğru iniyor, komşularıyla sıfır sorun politikası çökmüş, ekonomisi de tamamen tefeciliğe dayanan ve dış dünyanın uyanıkları tarafından empoze edilen “yalancı bir gelişme dönemi” yaşıyor. İç ve dış borç ne durumda, sonra bunların ödemesi nasıl yapılacak diye sorgulayan yok. Vatandaş “cebime dokunmayan bin yaşasın” mantığında. İç ve dış borç toplamı 220 milyar dolardan 750 milyar dolara çıkmış… Deniz bitmek üzere ha bire borç erteleyerek, ha bire sıcak para pompalayarak, ha bire özelleştirme yaparak iktidar bu süreci tamamlayamaz.. Korkarım 2023 ‘ü de göremez.. Bazı bilim adamları bu sürecin 2026 ya kadar uzayacağı diğer bazıları da 2023’e ulaşamayacağını ifade etmektedirler. Şurası bir gerçek ki 2026 yılından öteye geçmemiz mümkün görünmüyor.. Neden 2026 dan ötesi yok.. Çünkü bu yıldan sonra dünyada büyük değişiklikler beklenmektedir.
Bu 2026 tarihi neden hedef alınmıştır, ne anlama geliyor, 2026’da ne olacak? Büyük bir ihtimalle o tarihte veya daha önce, şimdi Fransa’da hemen bütün uygar dünyanın (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Japonya, Kore, Çin…) parasal ve bilimsel katkı yaptığı ITER’in (Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör) teknolojik deneyleri sonuçlanarak sıfır kirlilik üreten ve neredeyse sıfır maliyeti olacak olan “füzyon enerjisi” üretimi hayata geçecek ve belki de beş galon deniz suyundan 300 galon petrol kadar enerji üretmeye başlanacak.
Bu artık “Olabilir mi?” sorusu değil, “Ne zaman olur?” sorusuyla cevap bulmalıdır. Bu arada üretildikleri zaman şüpheyle bakılan elektrikli otomobiller dünyanın en kaliteli petrollü otomobillerinden daha iyi performans göstermeye başladılar bile.5-10 sene sonra elektrikli otomobillerin aldıkları mesafeyi hep beraber göreceğiz.Bundan sonra otomobil üretiminin elektrikli sistemle üretileceğini söylemek bir kehanet olmasa gerek.
Dahası bilim ve teknoloji hız kesmiyor,elektrikli gemi ve uçak yapımları da yolda. Füzyon hemen hemen bedava elektrik sağlayacağı için, bu tür teknolojilere sahip ülkeler kelimenin tam anlamıyla bedava ve huzur içinde yaşamaya başlayacaklar. Jules Verne yaklaşık 150 sene önce sanki bugünleri ve olacakları görmüştü..Taşıma ve haberleşme tamamen elektrikli sisteme yönelecek.
Tabii Türkiye bu bedava yaşama yarışının tamamen dışında olacaktır, zira bilimi dışlayan ve hor gören yöneticilerle, onların açtığı imam hatip okullarında verilen eğitimle bu yarışa katılmak mümkün olmayacaktır.
Malum bizim önceliğimiz kafaların içine hangi bilgileri koyduğumuz değil, kafanın üzerinin örtülü olup olmaması,İslamiyetin ve dinin nasıl yaşanması gerektiği,konuyla ilgili Ulemaların ve şıhların görüşleri ,daha iyi takva nasıl olunur tartışmaları,Daha fazla İmam hatip okulu ve İlahiyat Fakülteleri açarak dindar gençlik yetiştirerek arka bahçenin nasıl daha çok genişletileceği çalışmaları daha çok önem arz etmektedir..
Oluşmasına ne yazık ki katkı sağlamadığımız bu teknolojiye ihtiyacımız olacak. Eeee ne yapmak lazım?
Satın almak, çünkü başka çare yok. Neyle? Paramız pulumuz şimdikinden çok daha az olacak, çünkü satacağımız ne malımız, ne aklımız var. Üstelik de bedava enerjiye sahip olanlarla üretim rekabeti yapmamız da zaten mümkün olmayacak.
Peki neyi satacağız da parasıyla bu teknolojiyi alacağız? Tek şeyimiz kalmış olacak: Ülkemiz ve özgürlüğümüz. Bunları satarak yaşamaya çalışacağız.
Ama buna müstehakız; Çünkü bilimi, çağdaşlığı değil zırvalığı tartışıyoruz ve siyasal tercihlerimizi bu saçma tartışmalara göre belirliyoruz.
Çağdaş ülkelerin en yüksek bilimsel düzeyde bedava rahat yaşamı yakalamak üzere olduğu bir dönemde, bu gibi zırvalıklarla uğraşan, çocuklarını orta çağın saçmalıklarını öğreten kurumlara mahkum eden cahil ve akılsız bir toplum, yaşama hakkından zaten vazgeçmiş demektir.
Cahil ve akıl fakirlerinin bunun ne anlama geldiğini anlaması mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti halkının ortalama IQ(Aykü) yüzdesi 90’dır. Bu normal kabul edilebilecek insan zekasının en alt seviyesi civarında olduğu söylenebilir. Merak edenler internete bağlanıp şu tabloya bir göz atabilir: http://www.photius.com/rankings/national_iq_scores_country_ranks.html; Dünyada normal kabul edilen ortalama IQ 100 dür.Zeki ve süper zeki kişilerin IQ ları 130,150,180 olabilmektedir..
Not: Yazımda Sn. Celal Şengör’ün makalesinden bazı alıntılar mevcuttur, hoşgörüsüne sığınıyorum.